Unuttuğumuz, hatta iğdiş ettiğimiz bir kavram kentlilik bilinci. Yaşadığımız kenti nasıl da hoyratça kullanıyoruz. Oysa kent, kendisini yönetenlerden daha çok orada yaşayanların değil midir? İşte bu nedenle de kentte yaşayan bireylerin, yaşadıkları kente özgü tutum ve davranış sergilemeleri gerekmiyor mu?

* * *

Dedikten sonra, gelelim dünyanın ayılıp bayıldığı bir turizm cenneti olan kentimize, Antalya'ya. Bulunduğu coğrafyanın en güzel, en yaşanılası, en gözde kenti... Peki, bu toplumun bireyleri olarak yaşadığımız güzelim kentin kıymetini yeterince biliyor muyuz? Yapılanları koruyup kolluyor muyuz yoksa hoyratça kırıp döküyor muyuz? Bence maalesef ikinci kategorideyiz. Haydi biraz özeleştiri yapalım.

* * *

Yerel yönetimler kentin temizliği, bakımı, düzeni gibi konularda üzerine düşeni yapıyor veya yapmıyor. Konumuz bu değil, konumuz kentlilik bilincini yitirmiş insan faktörü. Sabah evden çıktım gazeteye gidiyorum. O da ne; sokakta bulunan çöp konteynerinin önü arkası, sağı solu çevre sakinlerinin attığı çöp poşetleri ile dolu. Görsel kirlilik olmuş çevre kirliliği. Koku, sinek derken durup bakıyorum. Eee mübarek, önünde çöp konteyneri, evinin çöpünü atmak için sadece kapağı kaldıracaksın ve içine atacaksın. Yok efendim öyle değil, nasıl olsa Muratpaşa Belediyesi'nin çöp kamyonu gelecek toplasın çöpleri yerden. İşi ne! Olmuyor işte, bu kentlilik zihniyeti olamıyor. Caddelere koyulan çöp kutularını bile kullanmayıp inadına eldeki çöpü, kağıt mendili her ne ise yere atan sözde kentlileriz. Bir turizm programında izlemiştim. Tokyo caddelerinde çöp kutuları dahi yokmuş. Kıssadan hisse.

* * *

Mesela Işıklar Caddesi'nin heykelleri var. Vardı demek daha doğru olur. Üçkapılar'ın karşı kaldırımında Likya kültürünün günümüze uyarlanmış kız ve erkek gazeteci figürü bulunuyordu. Esprisi, sokak röportajı yapmalarıydı. Ama gelin görün ki, kızın elinden mikrofonu söküp almış, heykelin elini orasını burasını kırmış bizim sokak magandası. Belediye de tümden kaldırmış. Geriye elinde ilkel bir fotoğraf makinesi ile kızın partneri kalmış. Sadece bu değil, diğer heykellere de öylesine mantık dışı zararlar veriliyor ki. Gördükçe öfkeleniyorum sinirim tepemde fiyonk oluyor. Soruyorum, derdin neydi bu heykellerle?

* * *

Kısacası, demek oluyor ki; kentte yaşayanların kentlilik bilincini geliştirebilmeleri için öncelikle kentsel yaşam kültürünün oluşturulması gerekiyor. Bireylerin sosyokültürel anlamda eğitilmelerine, kent kültürü edinmelerine ihtiyaç var. Ama bunun da okulu yok ki!