• Öncelikle kendinizden bahseder misiniz? İsmim Mert Harmandar, 26 yaşında genç bir belgesel yönetmeniyim. İstanbul'da doğdum ve büyüdüm. Saint Joseph Fransız Lisesi'nin ardından Koç Üniversitesi Ekonomi bölümünde okumaya başladım. Fakat ekonomiye dair bir meslek icra etmek istemediğimi biliyordum, o yüzden lise yıllarından beri uğraştığım sinema alanında okumaya karar verdim ve tekrar sınava girerek Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde lisans eğitimime yeniden başladım. Okul hayatım boyunca çeşitli kısa filmler ve belgeseller çektim. Şu anda birkaç uluslararası uzun metraj belgesel projelerinde aynı anda çalışıyorum. • Projeye başlama amacınızdan bahseder misiniz? 2010'lu yılların başlarında ilk defa Deniz Seyrek sayesinde atalık tohum kavramıyla tanıştım. Ondan sonra doğal tarım, organik tarım, endüstriyel tarım gibi kavramları öğrendim. Herkesin her gün tüketmek zorunda olduğu bu besin ürünleri hakkında ne kadar da bilgisiz olduğumuzu öğrendiğimden beri bu projeyi hayata geçirmek istiyordum. • Bu konuyu seçmekteki amacınız neydi? Küresel tarım sektöründe doğal ve ekolojik yöntemlerle kendi ekonomik bağımsızlıklarını sağlayamayan çiftçiler, endüstriyel tarım yapmak zorunda kalıyorlar. Fakat bu duruma direnen çiftçiler ve insanlar da olduğunu biliyordum. Ben endüstriyel tarımın zararlarının üstünde durmaktansa o direnen çiftçilerin hikayesini anlatmayı tercih ettim. Çünkü bu güzel hikayelerle insanların içindeki umut tohumunu yeşertebileceğimize inanıyorum. • Neden böyle bir isim seçtiniz? Domatesin Kokusu belgeselinde artık retorikleşen 'Eski domateslerin kokusu artık yok' cümlesine gönderme yapmak istedik. Biz o eski kokulu domateslerin hikayesini anlattık. • Projeyi kimlerle gerçekleştiriyorsunuz? Aslında çok küçük bir ekiple projeyi tamamladık. Konuşmacılar dahil iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar küçük. Öncelikle yakın dostum Azerbaycanlı Murad Muradli ile yapım aşamasında çalıştık. Kendisi de Akdeniz Üniversite'si Güzel Sanatlar Fakültesinden mezun ve şu anda Avrupa'da yine sinema alanında yüksek lisansına başladı. Projenin hikayesini toparlamamızda şu anda eğitimini İspanya'da tamamlamak üzere olan İlayda Kulaksızoğlu, altyazıların çevrilmesinde ise sevgili ablam Çağıl Harmandar yardımcı oldu. Akdeniz Üniversitesinden danışmanımız Mümin Barış hocamız ise filmin kalitesini arttırmamızı sağlayan fikirlerini paylaştı. Film bittikten sonra, dağıtım aşamasında ise Buse Tosun arkadaşım da harika bir iş çıkardı. Tabii burada hikayelerini bizimle samimi bir şekilde paylaşan çok değerli konuşmacılarımız Deniz Seyrek, Cevdet Türk, Fatma Türk ve Yüksel Konuk'a çok teşekkür ederim. • Herhangi bir yerden destek alıyor musunuz? Domatesin Kokusu projemiz için herhangi bir yerden destek almadık. • Proje ne zaman bitti? Domatesin Kokusu belgeseli 2019 yılında bitti ve hala uluslarası festivallerde gösterilmeye devam ediyor. • Bittikten sonra nerelere ulaşmasını istiyorsunuz? Şu an Domatesin Kokusu'nun gidişatından çok memnunum. Çevre derneklerinde özel gösterimlerden; Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali (BIFED), Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği'nin düzenlemiş olduğu festival (AFSAD) ve Brezilya'da düzenlenen The Alvorada International School Film Festival'i gibi birçok yerde gösterim şansı bulduk ve ayrıca finalist olduk. Uluslararası festivallerdeki başarılar ne kadar çok önemli olsa da ben daha çok Türkiye'de izleyiciyle buluşmasını tercih ederim. Bu yüzden festival süreci bitince filmi online platformlara ücretsiz bir şekilde koymayı planlıyorum. • Amacınız neye dikkat çekmek? Hibrit tohumlar ve zirai ilaçlar Türkiye'de ekosistemin düzenini, çeşitliliğini bozuyor. Yıllardır süregelen tarım kültürümüzü yok ediyor. Hibrit tohumlar biyo-çeşitliliğe zarar verse de, tüketici güzel görüntüsü yüzünden hibrit tohum ürünlerini tercih ediyor. Ama tüketici olarak bu sistemi değiştirebilmek güzel insanların ve bu sisteme başkaldıran çiftçilerin elinde. Ben de bu belgeseli çekerek bu insanların sesini duyurmak istedim. Böyle bir yaşamın mümkün olduğunu izleyiciye anlatmak istedim. • Hedef kitleniz kim, kimler? Aslında hedef kitlem herkes diyebilirim. Tohumlar bu dünyada yaşayan tüm canlıların en temel gereksinimlerinden biri olan besin zincirinin ilk halkası. Biz tohumu kaybedince sadece yerel çeşitleri kaybetmiyoruz. Aynı zamanda bir bilgiyi, bir mirası, bir kültürü, mutfak kültürünü, tatları, kokuları da kaybediyoruz. Bu sebeple bu aslında hepimizi ilgilendiren bir sorun. • Çekim yaparken en çok neyde zorlandınız? Yapım aşamasında en çok küçük ekip ve küçük bütçenin bizi zorladığını farkettim. Fakat zorlukların bizi ve yaratıcılığımızı geliştirdiğine inanıyorum. Bu süreç bana sonraki projem 'Çan: Bir Termik Kasabası' için çok önemli bilgiler öğretti. • Bu konu neden önemli sizce? Benim ve benden sonraki nesillerin en büyük probleminin insanlığın doğaya verdiği zararlardan kaynaklanacağına inanıyorum. Bu nedenle önceliğimi bu alanda fark yaratacak belgesellere vermeye çalışıyorum. • Nerelerde çalışma yaptınız, çekimler nerede gerçekleşti? Çekimler üç şehirde: Antalya, Muğla ve İzmir'de yapıldı. Şehir hayatında sağlıklı ve atalık tohumların ürünleriyle beslenmeye çalışan Yüksel Konuk'la İzmir'de, başardıkları sürdürülebilir sistemle Türk ailesinin hikayesinin çekimlerini Bodrum'da, hikayeye yön veren 'tohum bekçisi' Deniz Seyrek'in çekimlerini ise muhteşem doğal manzaralarına sahip Antalya'da çektik. Onun dışında Antalya'da Geyik Bayırı, Korkuteli, Muratpaşa'daki bazı seralarda çekimler oldu. • Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Antalya'da 4 yıl boyunca okudum ve başta doğasıyla bu şehrin bana çok şey kattığını düşünüyorum. Bana bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederim. @domatesinkokusufilmi ve @mertharmandar sosyal medya hesaplarımızı takip ederek bize destek olabilirsiniz