ADI bile insanı heyecanlandıran İstanbul'a gidip de şehrin tarihine tanıklık eden Galata Kulesi'ni görmeyen yoktur. Görmeyenlerin kaybı da çok büyüktür. Benim de yolum ne zaman buralara düşse Tünel ve Galata Kulesi'ni mutlak tavaf ederim. Bu da benim İstanbul ritüelim.

Kimdir nedir Galata Kulesi

İşte yine Tünel'in ara sokaklarındayım. Bu tarihi semtin kendine özgü küf kokan taş binalarının çetelesini tutuyorum. Derken, iki yıl sonra Galata Kulesi ile vuslat. Dünyanın en eski kulelerinden biri olan Galata Kulesi, ilk olarak Romalılar tarafından yapılır. Ancak bu günkü şeklini Cenevizliler verir ve adına İsa Kulesi derler. İsa Kulesi olarak adlandırılan Galata Kulesi, Bizans İmparatoru Anastasius Oilazus tarafından MS. 528 yılında Fener Kulesi olarak ahşaptan inşa edilir. 1348 yılında ise Cenevizliler tarafından, tarihi bölgenin en yüksek yerine gözetleme amacıyla yığma taştan yeniden yapılır. Cenevizliler kuleye büyükçe bir Katolik haçı yerleştirir.

Ve Osmanlı

Galata Kulesi, 1453'te Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethiyle birlikte Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetimine geçer. Osmanlılardan önce İsa Kulesi olarak anılan kulenin tepesindeki Katolik haçı, Fatih Sultan Mehmet tarafından indirilir. Ve de Galata Kulesi, İmparatorluğun en parlak, en bunalımlı dönemlerine tanıklık eder. Bu muhteşem kulenin yüksekliğinin 70 metre, çapının yaklaşık 10 metre olduğu, ağırlığının ise 10 bin ton olduğu söylenir.

Galata Kulesi'nin efsaneleri

Galata Kulesi'nin öne çıkan efsanelerinden bana göre en romantik olanı Kız Kulesi ile olan aşkı, bir de evlilik konusu var. Efsane mi gerçek mi bilinmez ama 1640'lı yıllarda Hezarfen Ahmet Çelebi'nin, hazırladığı kanatlarla Galata Kulesi'nden havalanıp Boğaz'ı aşarak, Üsküdar sırtlarına kadar uçtuğu hepimizin bildiği hikaye. Gelelim Galata Kulesi'nin en eski ve ilginç olan efsanesine. Romalıların inancına göre, eğer bir kadın ve erkek, Galata Kulesi'ne ilk kez birlikte çıkarlarsa, onlar mutlak evlenirler. Ama çiftlerden biri daha önce kuleye çıktıysa bu tılsım bozulur. Efsane işte.

Galata'nın Kız Kulesi'ne aşkı

Bu efsane ise daha masalımsı bir hikaye. Görkemli Galata Kulesi ile Güzeller güzeli Kız Kulesi'nin ölümsüz aşkı! Şimdi efendim birbirine aşık bu iki kulenin aradaki boğaz nedeniyle kavuşmaları imkansızdır. Sadece karşıdan karşıya özlem ve aşkla bakışırlar. Derken günlerden bir gün, Hezarfen Ahmet Çelebi Galata Kulesi'nden karşıya uçmaya karar verir. Bunu öğrenen Galata Kulesi, yüzyıllardır biriktirdiği mektupları Kız Kulesi'ne götürmesini ister. Çelebi mektupları da alır Avrupa'dan Anadolu yakasına kanatlanır. Ve Salacak sahiline yaklaşırken, Kız Kulesi'ne bırakır. Rüzgarla savrulan mektuplar Kız Kulesi'ne ulaşır. Aşkının karşılıksız olmadığını öğrenen Kız Kulesi mutluluktan daha bir güzelleşir. Işıltısı Galata Kulesi'ne göz kırpar. Ve bu ölümsüz aşk ile yıllara meydan okurlar. Aşk sen nelere kadirsin.

Beykoz sırtlarında...

Ve Hidiv Kasrı. Anadolu yakasında Beykoz'un sırtlarına tüm ihtişamıyla kurulmuş görkemli bir kasır. Genç yaşta Mısır valisi olan Abbas Hilmi Paşa, 1907 yılında İtalyan bir mimara yaptırır Hidiv Kasrı'nı. Hikaye şöyle başlar Paşa, Beykoz'daki Çubuklu sırtlarında bulunan iki ahşap konağı ve arasındaki 270 dönümlük araziyi satın alır. İstanbul'a döndüğünde yaşayabileceği bu muhteşem kasrı yaptırır. İtalyan mimar, dönemin popüler mimari tarzı olan art nouveau ile geleneksel Osmanlı mimarisinin zarif bir şekilde birleştirilmesi ile inşa edilir. 1000 metrekarelik alan üzerine kurulan Hidiv Kasrı, konumu ve mimari özellikleri nedeniyle İstanbul'un eşsiz eserleri arasında yer alır. Boğaza hakim bir yamaçta bulunan Hidiv Kasrı, 1930'lu yıllarda Abbas Hilmi Paşa ve ailesinin İsviçre'ye yerleşmesiyle de sahipsiz kalır. 1980'lerde restore edilen Hidiv Kasrı, 1996 yılından beri de İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından işletilir.

Kasrın ihtişamlı çeşmesi

İlk kez görüyorum Hidiv Kasrı'nı. Bir sanat harikası olan Osmanlı armalı giriş kapısından içeriye girdiğinizde mermerden yapılan ihtişamlı bir çeşme ile karşılaşıyorsunuz. Bunun dışında diğer bölümlerde de birer sanat eseri niteliğinde çeşmeler yer alıyor. Çatıya kadar yükselen zarif oymalı tavanlar, dönemin en iyi ustalarının elinden çıkma vitraylarla kaplı. Girişten yukarıya mermer oymalı merdivenlerle çıkılıyor. Üst katta sultanların odaları, geniş salonlar yer alıyor. Haa bu arada, Hidiv Kasrı'nda bulunan ve inşa edildiği dönemde hayli lüks kabul edilen asansörün, İstanbul'da evlerde kullanılan ilk asansörlerden olduğu söylenir. İstanbul'un en güzel yapılarından olan Hidiv'de sizi harika bir manzara, tarihi bir atmosfer bekliyor. Mutlak gidip görün.

Ve de Mihrabat Korusu

Mihrabat Korusu'nun tarihi hüzünlü. Mihrabat Korusu'nun adını Mihrabat Kasrı'ndan aldığı iddia edilir. Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından yaptırılan Mihrabat Kasrı, 3'üncü Ahmet'e armağan edilir. Ama ne yazık ki; Mihrabat Kasrı, Yeniçeri isyanı ile bir hafta içinde yakılıp yıkılarak yok edilir. Geriye, adını miras bıraktığı Mihrabat Korusu kalır. Ve de Koru, görkemli tarihine rağmen giderek küçülür. Güzelliğine gelince nasıl anlatılır bilemiyorum. Kanlıca sırtlarına yaslanmış Mihrabat Korusu, Anadolu yakasında görüp görebileceğiniz en güzel, en eşsiz manzaraya sahip. Tam da İstanbul'un o eşsiz güzelliğini, Boğazın derin maviliğini ve de gün batımının inanılmaz güzelliğini hayranlıkla seyredebileceğiniz muhteşem bir görsellik. İnanın insanın aklını başından alıyor. Denilir ki, Yahya Kemal gözlerden ırak saatler geçirmek için Mihrabat Korusu'na gelirmiş. O muhteşem dizelerin ilham kaynağı Mihrabat Korusu'dur belki de kimbilir?