Enkaz altındakilerin sesi duyuldu. Ama biz mühendislerin, mimarların ve şehir plancılarının sesi duyulmadı. Oysa aradan geçen sürelerde anlaşıldı ki, hep bir amacı vardı bu ses vermelerin, ses vermeye gayret etmelerin. * Engelleyemediğimiz doğa olaylarının, afete dönüşmemesiydi amacımız, * Kentin ve ülkenin en güzel yerlerinin, sermayenin kar hırsına kurban edilmemesiydi amacımız, * Oy kaygısı için, yandaşlarının rantı doğrultusunda kararlar alan siyasetçilerin uyarılmasıydı amacımız, * Niteliksiz mühendislik hizmetlerine dikkat çekerek, özeleştiri yapmaktı amacımız, * Denetim, denetim, denetim diyerek, yetkili kamu kurumlarına asli görevlerini hatırlatmaktı amacımız, Amacımız; hep 'kamu' yararına hareket etmek, 'kamu' yararına uyarılarda bulunmaktı. Çünkü kamu, insan demekti, insan hayatı demekti… Çünkü kamu, işbirliği demekti… Çünkü kamu, beraber karar almaktı… Çünkü kamu, biz demekti, diyebilmekti… Bu yüzden hep ses verdik, ses vermeye çalıştık. Sahi sizler duydunuz mu sesimizi! Sanırım artık hepiniz biliyorsunuz Türkiye, dünyanın en etkin deprem kuşaklarının üzerinde bulunmaktadır. Hangisinin ne zaman kırılacağını, hareket edeceğini bilmediğimiz 550 diri fay hattının üzerindedir güzel ülkemiz. Ve bu faylar, yüzyıllardır deprem üretmektedirler, hiç kuşkunuz olmasın ki üretmeye de devam edeceklerdir. Dolayısıyla deprem bir Türkiye gerçeğidir. Sorun fay hatlarında ya da depremde değildir. Sorun, ortaya çıkan depremde yapılarımızın güvensiz olmasındadır. Sorun, depreme dayanıklı yapı üretilememesindedir. İmara açılacak yer seçiminden başlayarak, içinde yaşadığımız binaların inşa ve denetim süreçlerinin mutlaka kamusal denetime tabii tutulması amaçlanmalıdır. Yapılarımızın olmazsa olmazı, mühendislik hizmetleri almış olmalarıdır. Daha sonraları ise deprem bilincini yerleştirebilmek için topyekun bir SEFERBERLİK ilan etmeliyiz. Bir faya, bir kente odaklanmak yerine, deprem riskini nasıl azaltabiliriz ona çalışmalıyız. Deprem öncesi, anı ve sonrasında yapılması gerekenleri iyi öğrenmeliyiz. Gerçekleşmesi durumunda, yapacaklarımızı en iyi şekilde uygulayabilmek için de tatbikatlar yapmalıyız hayali farklı deprem senaryoları eşliğinde. Dersimizi iyi çalışmalıyız. KADER DİYEMEYİZ, BİZ KENDİMİZ ETTİK Bir yandan, 6306 sayılı Kentsel Dönüşüm kanunu ile yapı stokumuzun güçlendirilmesi, yenilenmesi için uğraş vereceğiz, diğer yandan da güçlendirilmesi ve yenilenmesi için uğraştığımız yapıları, yapı sahiplerinin beyanı ile gerçekleşen 'İmar Affı' çerçevesinde yasal hale getireceğiz. Sonra da, 'Deprem Öldürdü…' diyeceğiz. Hadi oradan, gülerler adama. Deprem öldürmez, bina öldürür. İşte tam da bu yüzden, mevcut yapıların, özellikle 2000 yılı öncesinde ruhsatlandırılmış olanlarının, seçilecek hızlı tarama yöntemleri ile taranarak yapı stokumuzun durumu tespit edilmelidir. Bu tespitler göre; ciddi yapısal olumsuzlukları olan ve güçlendirilmesi mümkün olmayan binalar ivedi olarak yıkılmalıdır. Güçlendirilmesi mümkün olan yapılar için de zaman geçirmeden her yapı özelinde uygun olabilecek bir yöntemle güçlendirme sağlanmalıdır. Bu aşamada ada, mahalle ve bölge olarak ele alınıp tespitlerin yapılması da gerçek anlamdaki bir Kentsel Dönüşümün önünü açacaktır. Günün gelişen teknolojisine, yenilenen malzemelere, yapım tekniklerine, fay hatlarının durumuna ve daha birçok sebeple sürekli iyileştirilerek geliştirilen deprem yönetmeliklerimiz her dönemde yeterli olmuştur. Yaşanan sorunların kaynağında çok defa sahadaki üretimin kontrolsüz ve yetersiz olması yatmaktadır. Bununla birlikte en ucuz olanın değil, güvenli ve kaliteli hizmetin talep edilmesi gerekmektedir. Konut ve işyeri binalarının inşasında yetkin kuruluşların tercih edilmesi, bina kiralamada ve satın alımında sigorta şirketleri ve müşavirlik firmaları devreye sokularak, bina güvenliğinin sorgulanması sağlanmalıdır. Zamanının yönetmelik ve şartnamelerine göre projelendirilip yapılan binaların, güvenlik düzeylerinde zamana bağlı değişiklikler olabilmektedir. Çeşitli zamanlarda ve çeşitli düzeylerde yapılan olumlu-olumsuz müdahaleler, yönetmeliklerdeki değişiklikler (haritalar, parametreler, kurallar) ve kullanım farklılıkları güvenlikte azalmalara neden olabilir. Özellikle, zamanla kat ilavesi görmüş yapılar ve işlev değişikliği olan yapılar, tasarım aşamasında kabul edilen yapısal performansta düşüşe neden olurlar. Binalarda yapılan kontrolsüz dekorasyon ve tadilatlar da maalesef en önemli müdahale türüdür. Bu tür kat ilaveleri ve işlev değişiklikleri, düşey yüklerdeki artışla beraber deprem yüklerini de arttırmaktadır. Bununla birlikte yapı sürekliliği azalmakta ve yapı, deprem etkilerine karşı koyamayarak göçmektedir. Dolayısıyla binaların statik açıdan periyodik kontrolü kesinlikle yasal dayanağa bağlanmalıdır. Her türlü kat ilavesini, taşıyıcı sistemi olumsuz etkileyen her türlü tadilatları yaparak oluşturduğun yapını, imar affıyla yasal hale getirebilirsin ama 'can'ların ve 'hayal'lerin yıkılan binanın altında kaldığında ne olur 'kader' deme. Çünkü sen kendin ediyorsun. BİRAZ DA SİYASET YAPALIM… Hani hep derler ya... 'Meslek odaları siyaset yapmasın, meslek odaları neden siyaset yapıyor'. İyi de bizler başka ülkede mi yaşıyoruz? Bizler mesleğimizin siyasetini yapıyoruz. Yapmaya da devam edeceğiz. 2011 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile yayımlanan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı Kapsamında 2012 ve 2017 yıllarında yapılması kararlaştırılan yapı envanteri tarama çalışması için hiçbir şey yapılmadı. Depreme dayanıksız yapıların bu beş yıl içerisinde tespit edilerek ya yıkılması ya da güçlendirilmesi gerekirken hiçbir uygulama İMO'nun tüm çabalarına rağmen de hayata geçirilmedi. Şimdi bunu söylediğimiz zaman siyaset mi yapmış oluyoruz. O zaman; *Marmara depremi sonrası toplanan deprem vergilerinin yapı stokunun iyileştirilmesi için kullanılmadığını, toplanan paraların bambaşka alanlara harcandığını… * Kentsel dönüşümün, depreme dayanıksız yapıların güçlendirilmesi veya yenilenmesi amacıyla değil inşaat sektörü üzerinden rant yaratmak için kullanıldığını, parsel bazındaki yık- yap projelerin önüne geçilmediğini… * Marmara depremi sonrası uygulamaya konulan yapı denetim sisteminin sağlıklı bir mühendislik denetimi yapabilmek için hala eksikleri olduğunu… * Belediye meclislerinde yapılan imar planı değişikliklerinin büyük çoğunluğunun çarpık kentleşmeye yol açtığını… * İmar affı ile binlerce mühendislik hizmeti almamış yapıya ruhsat verilerek sözde güvenli hale getirildiğini ve depreme dayanıksızlığı belli olan bu yapıların imar affı ile birer tabuta döndüğünü… * Deprem Toplanma Alanlarının ihtiyacı karşılayacak büyüklüklerde ve deprem toplanma alanı olabilme özelliklerine sahip olmadığını… Söylediğimizde hep siyaset yapıyoruz öyle mi. Keşke hepimiz böyle siyaset yapsak. Saygılarımla…

İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Mustafa BALCI