​19. Sabancı Gurubundaki Çalışmalarım

1996 yılı yaz sonunda tüm aile olarak yine bir araya geldiğinde “emekli olmak istediğimi” söyledim. Zaten bir müddettir kızım Zeynep, benimle birlikte lojmanda kalıyordu ve limandaki “ÇİMSA” paketleme tesislerinde çalışıyordu. Eşim Nüket de bir yıl öğretmenlikten emekli olmuş, oğlum Ahmet ile birlikte Antalya’ya gelmişti. Bu arada çok yakın arkadaşım Ayhan Sungar’ı kaybetmiş, adeta kendimi yarım hissetmeye başlamıştım. Ayhan Sungar Bey, tanıdığım en bilgili ve dürüst “gemi acentesi” idi. Ayhan Bey, Deniz Ticaret Odaları kurulmadan önce (1982 yılında kuruldu) Vapur Donatanları Derneğinin, yıllarca genel sekreterlik görevini üstlenmişti. Derneğin başkanı olarak da Sevgili Metin Leblebici Kaptan, Türk Denizciliğine unutulmayacak hizmetler yapıyordu.
Emekliliğimi istediğim sırada, Sabancı gurubundan Sayın Vecdi Özçelik Bey, beni aradı. “Emeklilikten sonra iş için kimselere angaje olmamamı, kendilerinden haber beklememi” benden rica etti. Birkaç gün sonrada, Çanakkale Çimento Farikası’nın önünde bulunan limanda, müdürlük görevi yapmam için teklifte bulundu. Aslında teklifleri fena değildi. Çanakkale şehrinin biraz dışında olmakla birlikte, gayet lüks lojmanı bulunan bir yerdeydi liman. Üstelik muhatap olacağım kişiler, Belçikalı CBR gurubunu yöneticileriydi. Çünkü bir müddet önce Sabancı Gurubu, Belçikalı şirket ile ortaklık kurmuş ve bu kurulan ortak şirkete “AKÇANSA” adı verilmişti. Evde konuyu ailecek müzakere ettik ama çocuklardan olumsuz tavır geldi. Henüz ailecek, Antalya’ya yerleşme aşamasındaydık. Kızım işe girmiş, oğlum Antalya Akdeniz Koleji’ne başlamıştı. Eşim “ Boş ver, biz böyle geçiniriz” dedi. Vecdi Beye teşekkür ettiğimde “O halde Antalya’da bir durma bakalım” dedi.
Bir müddet sonra, bende kızım gibi ÇİMSA’nın kadrosunda müşavir sıfatıyla çalışmaya başladım. “Zorlama ile iş buldu” denilmesin diye, hemen kafayı yormaya başladım. O sırada Mersin’den Antalya’ya dökme çimento “Can Deval” gemisi ile taşınıyordu. Taşıma (navlun) fiyatını öğrendiğimde, bir hayli şaşırdım. Bu taşıma ücreti, ton başı 8 dolardı. Hemen Mersin’e gittim. Mersinde kosteri olan bir denizcilik firmasından “yıllık 200 ton çimentoyu buradan Antalya Limanı’na kaça taşırsınız?” sorusunu sorarak “ 7 dolara taşıyacaklarına dair” yazılı bir fiyat teklifi aldım. Teklif mektubunu cebime koyup, İstanbul’un yolunu tuttum.
Tonunu 8 dolara taşıyan firmanın sahibi arkadaşımdı. Üstelik o sıralar Deniz Ticaret Odasının yönetim kurulu üyesiydi. Onu toplantıdan çıkarıp, bir özel odaya geçerek görüştük. Diğer firmadan aldığım 7 dolarlık teklif mektubunu, ona okuttum. Arkadaşım önceleri benim Sabancı gurubunda çalışıyor olmamdan dolayı büyük memnuniyet duyduğunu belirtiyordu. Şimdi diğer firmanın toz çimento yükünü taşımak verdiği, ton başına 7 dolarlık teklif mektubunu okuyunca “Yahu Seymen ilk kazığı bana atıyorsun” dedi. Bende kendisine “profesyonelliğin gerektirdiği şekilde hareket ettiğimi” söyledim. Ayrıca kendisinden habersiz o teklif mektubunu yürürlüğe koymamın dostluk belirtisi olduğunu hatırlattım. Üzülerek, bana “gereğini yapacağını” söyledi. Kendimi kuş kadar hafiflemiş hissettim. Bir hamlede çalıştığım firmaya yıllık 200 bin dolar kazandırmıştım. Üstelik duruma göre bu rakam, 400 bin dolara kadar çıkabilecekti. Limandaki tesisin kapasitesi yıllık 400 bin ton idi.
Gönül rahatlığı içinde Antalya’ya döndüm. Bana o sıralar Milas’ın Güllük iskelesinde yapılan, yapılacak olan ihracat organizasyonu işini verdiler.Güllük İskelesinde yapılan işlerin hikayesi biraz uzun olduğundan, bu konuyu bir başka yazıma bırakıyorum.