Manavgat denilince akla hemen Köprülü Kanyon gelir ama bilmiyorlar ki biraz daha yukarılara çıkıldığında dünyada eşi benzeri olmayan, sanki insana başka bir boyuttaymış hissi veren bir doğa harikası var...
Doğada insan birer hazine avcısı, önümüze serpiştirilen güzellikler de birer müjdeci, müjdecilerle yetinmeyip devam ettiğimizde gerçek hazineler bizleri bekler. Köprülü Kanyon önümüze serpiştirilen bir müjdeci. Devam edip biraz yükseldiğimizde asıl hazineyle karşılaşıyorsunuz: ‘Adam Kayalar’...
Köprülü Kanyon Milli Parkı’ndan sola, yukarı doğru yaklaşık 10 kilometre sonra Selge Antik Kenti’ne ulaşıyorsunuz. Selge ismi ‘derin vadi’ anlamına geliyor. Pisidya bölgesinin zengin ve konumundan dolayı askeri açıdan güçlü şehirlerinden birisi. Selge Antik Kenti başka bir yazı konusu ama öğrendiğim, bana çok ilginç gelen bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. Antik Selge sikkelerinin üzerinde güreşen iki güreşçi tasvir edilmiş. Bu bilgi güreşin ne kadar eski bir spor olduğunu kanıtlar nitelikte.
Bu bölgeden Türkiye’nin en uzun ikinci yürüyüş rotası olan St. Paul Yolu da geçiyor. Aziz Paul bu yolu Hristiyanlığı yaymak için kullanmış; Aksu’dan başlayıp Isparta Yalvaç’ta bitiyor. Bir nevi Hristiyanlar için haç yolu anlamı taşıyor.
Selge’de araçlarımızı bırakıp köyün içinden işaretleri takip ederek Adam Kayalar’ın girişine geliyorsunuz ve büyülü bir dünyanın kapıları önünüzde aralanıyor. Dışarıdan sadece fotoğraflara bakarak buraya Avatar Diyarı, Torosların Peribacaları gibi benzetmeler yapılsa da ortama giriş yapıldıktan sonra bu tarz benzetmelere katılmıyorum. Çünkü değerinin, ederinin çok altında benzetmeler yapıldığını düşünüyorum. Buranın kendine has, fantastik, mistik, bu dünyaya ait olmayan bir aurası var. Karşınıza uzaylılar çıksa şaşırmazsınız yahut Outlander’daki Claire misali bir taşa dokunup kendinizi zamanda yolculuk yapan, seçilmiş bir insan olarak görüp, Antik Çağ’a kadar gitmeniz mümkün gibi görünüyor. Yani fazlasıyla hayal gücünü besleyen mistik bir yolculuğu da barındırıyor. Açıkçası benim fazlasıyla dengemi bozdu. Eğer yeryüzünde bir taşa dokunarak zaman yolculuğu yapılacaksa ya da paranormal bir olay yaşanacaksa en ideal ortam Adam Kayalar diyebilirim.
Sanki devler ülkesine giriş yapıyorsunuz, yüzlerce dev adam taşa dönüştürülmüş gibi önünüze seriliyor. Boyları 10 ila 70 metre arası değişen yüzlerce dikili taş, tamamen konglomera kayalardan oluşan kocaman bir vadi.
65 milyon yaşında olan bu kayalar; kum ve çakılın basınç etkisiyle zamanla sertleşmesi sonucu oluşmuş. Bu oluşuma ‘güllü mermer’ de deniliyor. Kenarları pürüzsüz bıçakla kesilmiş gibi, içine girebileceğiniz oyuklardan tutun da deveye benzeyene kadar bir sürü şekil.
Bir vadi boyunca devam ediyor. Burada dikkat etmeniz gereken tek şey kaybolmamak. Ayrıca bölgede andız ağaçları ve asırlık kestane ağaçları da mevcut. Böyle bir ortamda kendinizi cüce gibi hissediyorsunuz ve sürekli yukarı bakmaktan boynunuza ağrılar giriyor. Devler ülkesinde her şey çok kocaman. Rota boyunca ellemedik kaya, sarılmadık ağaç bırakmadım. Dokunmak, bağ kurmak, onların hikayesini bir de onlardan dinlemek gibi...
Biz vadide biraz takıldıktan sonra kaybolmamak adına -ki ben böylesi bir yerde kaybolmaya gönüllü olabilirdim ama sonunu merak ettiğim için- işaretleri takip etmeye başladık. Bu yol asırlarca ticaret yolu olarak da kullanılmış, antik yol da mevcut. Kırmızı beyaz yürüyüş işaretinin yanı sıra kırmızı renkte Pisidya’nın da işareti kullanılmış. İşaretler bizi vadinin sonuna uçurumun tepesine getirdi. Buranın tam karşısı ünlü Tazı Kanyonu, manzara muhteşem ve aşağıya baktığımızda sert bir iniş sizi bekliyor.
Sandal ağaçlarının bolca bulunduğu (Sandal ağacı güzel hoş da benim bu ağaçla ilgili çok ciddi bir travmam var o yüzden pek haz etmem kendilerinden) dik bir patikadan Köprülüçay’a iniş yapıyorsunuz. Aziz Paul Yolu’nun bu parkurunu tersten yürümüş olduk.
Adam Kayalar, sıra dışı bir şeyler görmek isteyenleri bekliyor. İddia ediyorum günlerce rüyalarınıza girecek.