Afyonkarahisar, milattan önceki dönemlere kadar uzanan köklü geçmişiyle Friglerin ilk yerleşim yeri oldu. Frigler, bu topraklarda hayat buldu, tapınaklar inşa ederek kültürel zenginliklerini yansıttı. Güneşin altında parlayan bu topraklar, geçmişin izlerini derinlerinde saklıyordu. Zaman içinde Persler ve Makedonlar gibi büyük uygarlıklar bu bölgeye adım attı. Büyük İskender’in fetihleri sırasında Afyonkarahisar, stratejik bir kale haline geldi. Roma İmparatorluğu devrinde ise şehir, ticaret yollarının kesişim noktasında parlayan bir yıldız gibi oldu. Tüccarların gürültüsü, antik kalıntılar arasında yankılanırken her köşede geçmişe dair hikayeler fısıldanıyordu.
M.S. 4. yüzyılda Bizans İmparatorluğu'nun kontrolüne geçen şehir, askeri ve dini bir merkez haline geldi. Bizanslılar, burada kiliseler ve manastırlar inşa etti ancak tarih, büyük değişimlerin eşiğindeydi. 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi sonrası Türkler, bu güzellikleri korumak ve yeni bir medeniyet inşa etmek için bölgeye yerleşti. Selçuklular, şehri yeniden canlandırarak camiler, medreseler ve kervansaraylar inşa etti. Osmanlı İmparatorluğu dönemi, Afyonkarahisar için yeni bir başlangıcın habercisiydi. 14. yüzyıldan itibaren Osmanlıların eline geçen şehir, tarım ve sanayi alanlarında büyük bir gelişim gösterdi. 19. yüzyılda, askeri bir üs olarak stratejik önem kazandı. Afyonkarahisar Kalesi, savaşların gölgesinde, geçmişin kahramanlıklarını saklıyordu.
Kurtuluş Savaşı yıllarında, Afyonkarahisar, Türk milletinin direniş noktalarından biri oldu. 1920’de gerçekleşen İkinci İnönü Muharebesi, şehir için bir dönüm noktasıydı. Zafer, halkın azmi ve kararlılığının en güzel örneği olarak tarihe geçti. Şehirdeki insanlar, özgürlük için savaşmanın gururunu ve onurunu yaşadı. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte il olan Afyonkarahisar, yeni bir kimlik kazandı. Ekonomik alanda büyük gelişmeler yaşadı. Sanayi, tarım ve turizm hızla büyüdü. Kaplıcalar ve termal turizm, şehrin cazibesini artırarak yerli ve yabancı ziyaretçileri kendine çekti. Zamanla Afyonkarahisar, hem tarihi dokusunu korumayı başardı hem de modern dünyanın dinamiklerine uyum sağladı.
PEKİ, AFYONKARAHİSAR İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Şehir merkezinde, volkanik özellikleriyle dikkat çeken dağlar arasında, 226 metre yüksekliğinde, yalçın ve konik bir tepe olan kalenin varlığı, tarih boyunca insanların ilgisini çekti. Bu kale, Hititlerden günümüze kadar gelen süreçte, savunma açısından son derece elverişli bir konumda yer aldı ve aşağı, orta ve yukarı surlar ile çevrelenerek daha da güçlendirildi. Hititler döneminde ‘Hapanuva’ olarak bilinen bu kale, Roma İmparatorluğu döneminde ‘Akroinon’ ismiyle anılıyordu. Bizanslılar da bu ismi kullanmaya devam etti. Selçuklular, beylikler ve Osmanlı döneminde ise ‘Karahisar-ı Devlet’ ve ‘Karahisar-ı Sahib’ adlarıyla anıldı. Bu isimler, kalenin stratejik önemini ve bölgedeki tarihi sürekliliği vurguluyor.
Afyonkarahisar, sadece tarihi kale ile değil, tarımsal zenginlikleriyle de tanınan bir yer. M.Ö. 2. yüzyıldan günümüze kadar haşhaş bitkisi burada önemli bir geçim kaynağı oldu. Bu bitkiden elde edilen özsu, ‘opium’ olarak biliniyor. Zamanla bu terim, söylenişinden kaynaklı olarak ‘Afyon’ halin aldı. Haşhaş ve kale isimleri zamanla birleşerek şehrin ismini yani ‘Afyonkarahisar’ı ortaya çıkardı. İlk kez 17. yüzyıldaki mahkeme kayıtlarında bu adın geçtiği biliniyor. Böylece, hem doğal hem de tarihî zenginlikleriyle Afyonkarahisar, köklü bir geçmişin temsilcisi bir şehir olarak ön plana çıkıyor.