Olympos antik kentini ikiye bölen Akçay’ın kuzeyinde yer alan anıtsal giriş kapısı, yakına kadar İmparator Marcus Aurelius’a adanmış bir tapınağın kapısı olarak görüldü. Bu bilgi 2017’de yapılan kazı sonrasında tartışmalı hale geldi. Artık kurumuş bir gölle Akçay arasına inşa edilen ve literatüre ‘Tapınak Alanı’ diye geçen yapı kompleksinin neredeyse tamamı Bizans döneminde piskoposluk sarayı (episkopeion) haline getirildi. Merkezinde tapınağın yer aldığı bu alan, son dönem kazılarıyla birlikte daha fazla bilgi veriyor. Altı sütunlu, prostylos planlı, İon düzenli tapınağın yapımının Hadrian döneminde başladığı düşünülüyor. Tapınakla bağlantılı olarak inşa edilen Kuzey Stoa’nın inşası ise Antoninler Dönemi’nde devam etmiş olabilir. Bu da tapınağın MS 2. yüzyılın ortalarında inşa edildiğini gösteriyor.
İnşaatı yarım kalan tapınak
Bizans döneminde ise eklemeler yapılarak yeniden düzenlendiği anlaşılıyor. Fakat detaycı gözler yapının inşasının bitirilmediğini, yarım kaldığını görebilir. Bu konudaki veriler, cella duvar bloklarında görülen tıraşlanmamış derz hatları ile kapının batı lento bloğundaki lotus-palmet, İon kyması ve inci dizilerinin doğu lento bloğuna işlenmemiş olması biçiminde sıralanabilir. Kazılarda iki devasa erkek heykelinin parçaları bulundu. Tahtta otururken tasvir edilenlerden biri Zeus ya da Asklepios’tur. Diğeri ise kimliği belirsiz sakallı ve giyimli bir erkek… Zeus ya da Asklepios’u temsil eden heykelin tapınağın kült heykeli olduğu, diğerinin ise yakın bir yerden getirildiği sanılıyor. Bahsedilen heykellerin dışında yazıtlı bir heykel kaidesi de ortaya çıkarıldı. Muhtemelen Kuzey Stoa’dan getirilen heykel kaidesinde Marcus Aurelius’a ithaf edildiği okunuyor. Marcus Aurelius yazıtının insitu değil de, stoadan buraya taşıma olması, tapınağın bu imparatora ithaf edilmemiş olduğunun da kanıtı.
Piskoposlara şeriat yetkisi
Gelelim bu tapınağa ait alana inşa edilen ‘Episkopeion’ (Piskoposluk Sarayı) kompleksine. Hıristiyanlığın resmi din olmasıyla birlikte pagan dönemin binaları ya yıkılıp malzemeleri başka binaların yapımında kullanıldı, ya da kiliseye çevrildi. Olympos’taki Episkopeion da bu dönüşümün en önemli yapısı. Geniş bir coğrafyaya, o dönemin bilinen dünyasının büyük kısmına hükmeden Roma çağından, küçülen Bizans’a geçişin de eşiği. Episkopeionlar, piskoposluk teşkilatının kentlerdeki karargahıdır. Cemaatin dinsel ihtiyaçlarını karşılamanın dışında, piskoposlara yargı yetkisinin de verilmesi kamusal etkilerini artırdı. Dini, mali ve idari yetkilerle donatılmaları, nüfuz sahibi oldukları halk kitlesinin çoğalması ve önemli bir serveti yönetir hale gelmeleri, kent oligarşisinin önemli bir parçası olmalarını sağladı. Halk üzerinde kurdukları tahakküm ve iktidarlarla payanda ilişkisi piskoposları, sömürü çarkının merkezine yerleştirdi. Bu nedenle, bir saray gibi planlanan episkopeionlar, dini yapılar, idari birimler, piskopos ve diğer görevlilerin özel yaşam alanlarını içeren bir tasarıma sahiptir. Olympos’taki ‘episkopeion yapı topluluğu’, ana caddelerin kesişme noktasında, kentin tüm alanlarından rahat ulaşılabilen önemli bir konuma sahip. Bir çevre duvarıyla sınırlandırılan kompleks, kent içerisindeki en büyük boyutlu ve geniş alana yayılan yapıdır. Yapımı yarım kalan bir Roma dönemi tapınağı ve temenosu, piskoposluk sarayına dahil edilmiştir.
Din adamının dünya iktidarı
Üç nefli transeptli bazilikal plan şemasına sahip Piskoposluk Kilisesi, kompleksin merkezinde durur. Kilisenin güneyinde dikdörtgen ve trikonkhos (üç yapraklı yonca) planlı ek yapılar bulunur. Doğu duvarı apsisli, üç nefli bazilikal plana sahip vaftizhane (baptisterion) ve rölik şapelinin yer aldığı kompleksin batı bölümünde, birbiriyle organik bağlantı içinde peristil (sütunlu avlu) ve yemek-toplantı salonu bulunur. Doğu bölümünde ise bir avlu etrafında sıralanmış mekanlardan oluşan piskoposluk konutu yer alır. Mimari açıdan özel, dini ve yönetsel olarak 3 farklı işleve göre kurgulanan episkopeion içerisinde, çok sayıda iki katlı mekan da görülüyor. Bu mekanlar görevli din adamlarının özel odaları ve idari işlerin yürütüldüğü birimlerdir. Mimari özellikler ve ele geçen buluntular, yapı kompleksinin 5.-6. yüzyıllarda kullanıldığını gösteriyor. Kilisenin, din adamlarının dünya iktidarı bu sarayla bitmiyor tabii. Şeriat kabuk ve içerik değiştirerek yaşıyor, yargılıyor, hayatımıza sızmaya çalışıyor.