Onur Nugay
Yakınlarda işinde iyi olan bir arkadaşımla sohbet ediyoruz...
Sektörü önemli değil sohbetin hani dibine vurduk derler ya işte tam da öyle bir akşam...
Hem sonbaharın o mis gibi havasını yaşıyoruz, biraz da ince çıkmışız sokağa, Antalya akşamları serinlemiş artık, birer şal isteyip uzayıp giden sohbetimize devam ediyoruz...
Derinleştikçe derinleşiyor konu...
İnsanlar,iş dünyası,evler arabalar ve tabii ki de topluma geliyor...
Arabayı değiştirmedim ben bu sene diyor...
Meğerse iş dünyasında araba değiştirmek, bir iş görüşmesine giderken önemli bir hal almış...
Eğer lüks ve pahalı bir arabayla gidersen bu görüşmeye ya da herhangi bir sosyal toplantıya meslekteki kariyerin artıyormuş...
Sana insanlar başka gözle bakıyorlarmış...
Arkadaşları da sen bunu hak ediyorsun,neden binmiyorsun ki gibi telkinlerde bulunuyormuş...Bunu yapmalısın almalısın...
Kimse diyor senin hangi işi nasıl yaptın, bu işteki sanatsal ve üretimsel bir takım değerler önemli mi diye bakmıyor artık...
Eğer zenginlik göstergesi bir şeylerin varsa ve bunları insanlara gösterebiliyorsan seni iyi zannediyorlar...
Artık her sektörde durum böyle...
Ben de ağzım açık dinliyorum tabii...
Paranın ve gösterişin artık insanları ne hale getirdiğini şaşkınlıkla izliyorum...
Aklıma hemen 1978 Model arabasına hala binen ve ömründeki tek arabası da 78 model Opel olan dünyaca ünlü yabancı bir Hocam geliyor...
Kültürler arasındaki farkları, kime neye göre nasıl değer verildiğini sorguluyorum...
Neden almadım biliyor musun diyor sonra arkadaşım, tekrar konuya odaklanıyorum...
Çünkü o arabayı alsam borca girecektim...
Taksitlerini ödeyeyim derken sıkıntıya düşecektim...
Herkes beni çok zengin zannedecek, belki de sırf bu yüzden güvenip bana iş verecekti ama ben sıkıntıya girecek ve risk alacaktım. Belki de sağlığım bozulacaktı. Kimse yaptığım işin iyi mi kötü mü olduğunu sorgulamayacaktı...
Oooo bu adam bu işi yapar... Demek ki kazanıyor diyecekti...
Hayretler içinde dinliyordum...
Bana gerçekten ilginç geliyor toplumun bu halleri...
İnsanların arabasına bakanlar, nerede oturduğuna göre onlara değer biçenler. Gittikleri tatilleri özellikle Avrupa tatillerini gözümüzün içine sokarcasına davrananlar konu buralara gelmişti...
Hayretim iyice artıyordu...
Meğerse sırf bu yüzden de yapılabiliyormuş...
Aaa bak Ayşeler buraya gitti bu ay...Fatmalar da buraya... E tabi kocası kazanıyor...
Herkesin bir etiketi varmış mesela...
Ahmet doğacıdır fotoğraf çeker..Ötekisi denizcidir yelkenli aşığı bir diğeri ise motorcu...
Aralarında tanıdığım insanlarda çıkıyordu...
İnsanlar bir yarış içindeymiş meğerse...
Bu sektörlerde herkes herkesi deli gibi takip ediyormuş meğerse...
Şeklin arkasındaki boşluğu göremiyoruz sanırım ve uzunca da bir süre göremeyeceğiz bu gidişle...
Evet hepimizin hayatlarımızı devam ettirmek için para kazanmaya ihtiyacı var...
Ancak bu parayı kazanıp kendimizi başarılı gibi göstermeye neden ihtiyacımız olsun ki...
Budha’nın o sözü geliyor aklıma...
“İşini seversen ömür boyu çalışmazsın.”
Gerçekten işini seven bir insanın neden böyle şeylere ihtiyacı olsun ki...
Zaten o işindedir aklına gelmez ki kazandığıyla ya da kazanmadığıyla gösteriş yapmak...
Malesef ki bir gösteriş çılgınlığı almış yürüyor...
Gerçek burjuvazinin ne olduğunu bilmeden sınıf atlama çabaları bazen dışarıdan çok komik gözükse de derinleşmedikçe, öğrenmedikçe uzunca yıllar bu devam edecek...
Topluma yön vermek ve kalıcı eserler bırakmak yerine insanlar birbiriyle yarışacak...
Sonra bir gün zaman bitecek...
İnsanlar yorulacak...
Ve ne kadar boş bir yarışın içerisinde yıllarını tükettiklerini anlayacak...
Sen bir yarışın içine neden girmedin, nasıl bu kadar hırsların alınmış şekilde yaşayabiliyorsun diye soruyor arkadaşım en son...
Ben hala kendimi anlamaya çalışıyorum
Ben kulvar dışı kalıp izlemeyi seviyorum..
Karşımıza çıkan 2000 yıllık mezarlarda hep yarışanlar dolu...
Ama şundan eminim,
'Hayatın anlamı bu değil ve yarışmak için gelmedim bu dünyaya...'
Kulvar dışı kalmak dileğiyle...
Bazen izlemek daha keyiflidir...