Amerika Birleşik Devletleri'nde son bir haftadır yaşanan olaylar Batı dünyasının içine girdiği yapısal krizlerin dışa vurumu olarak okunmalı. Beyaz bir polisin siyah bir vatandaşın boğazına bacağını bastırıp ölümüne sebep olması sadece beyaz ırkçılığın bir göstergesi değil. Daha doğrusu siyah Amerikalının ölümünü takiben yaşanan olayları sadece ırkçılığa bir tepki olarak okuyamayız.
Dünyanın askeri ve ekonomik anlamda en zengin ülkesinde yaşanan ayaklanma ve talan hareketleri neoliberal sosyal ve ekonomik düzene karşı birikmiş bir öfkenin son tezahürü olarak görülmeli.
Ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 15'ini oluşturan siyah kökenli Amerikalılar sayı olarak 40 milyon civarında. Gelirden en az payı alan, son pandemi krizinde en fazla işsizlik yardımı başvurusunda bulunan, hapishanelerdeki en kalabalık tutuklu kitlesini oluşturan ve uzun yıllardır sistemli bir ayrımcılığa maruz kalan Afro-Amerikalıların mevcut sistemin dengesizlikleri ve yapısal adaletsizliklerinden memnun olmamalarından daha doğal bir durum olamaz.
Afro-Amerikalikar kadar olmasa da Latin Amerika menşeli Amerikan vatandaşları da benzer bir durumdalar. Onların mağduriyet ve şikayetleri de benzer konuları kapsıyor.
Yaklaşık 55 milyon Latin Amerika kökenli ABD vatandaşını eklediğinizde bu iki grubun toplam nüfuz içindeki oranı yüzde 35'e ulaşıyor. Bu da yaklaşık 100 milyon civarında bir sayıya tekabül ediyor. Asya ve Avrupa dışı bölgelerden gelip Amerika'ya yerleşenleri de hesaba kattığımızda Anglosakson kökenli Amerikan vatandaşlarının oranı şu an için yaklaşık yüzde 60 civarında. Mevcut nüfus artış oranı ve dışarıdan gelen göçmenlerin yıllara göre sayısını hesaba eklediğinizde bu yüzyılın ortalarında beyaz, Anglosakson, Protestan Amerikalıların oranı yüzde 50'nin altına düşebilir. Amerika'yı kuran ve uzun yıllar çoğunluğu oluşturan WASP (White, Anglosakson, Protestan) grubu en kalabalık azınlık konumuna düşebilir.
Bu bilgileri şu anda Amerika'yı kasıp kavuran olayları daha iyi anlamak adına paylaşıyorum. Beyaz orta sınıf Amerikalıların Afro-Amerikalı ve Hispanik Amerikalılara karşı takındıkları dışlayıcı ve yerine göre ırkçı tavırlar bu grubun her geçen gün kendisini kendi anavatanında azınlık gibi hissetmesiyle yakından alakalı.
Ünlü siyasetbilimci ve medeniyetler çatışması tezinin sahibi Samuel Huntington 2000'li yılların sonunda yazdığı 'Biz Kimiz' kitabında bu konuları derinlemesine tartışır ve Amerikan toplumunun ciddi bir sosyal, ekonomik ve kültürel çürüme içinde olduğunu belirtir.
George Floyd'u öldüren beyaz polis Derek Chauvin muhtemelen bu arka plandan çok etkilenmiş. İnsanlık dışı bir cinayeti bu kadar kolayca işleyebilen bir insanı ortaya çıkaran yapısal şartlar mutlaka görülmeli. Beyaz ırkçılığı Amerika'da çok güçlüdür. Ancak iç savaş sonrası köleliği kaldıran Amerika'da, siyahların siyasi ve medeni haklarını teslim eden hukukî reformlar ancak 1960'lı yıllarda yapılmıştır.
O günlerden bugüne bir beyazın, muhtemelen elinde zor kullanma gücü olan bir polisin, bir siyahi Amerikalıyı öldürdüğü ve bunun ertesinde şiddetli protestoların yaşandığı sayısız olaya tanıklık etti dünya.
Şu anda yaşananları öncekilerden farklı kılan üç temel neden var. Birincisi, Amerika şu anda koronavirus salgınını en kötü yaşayan ülkelerin başında geliyor. Salgın nedeniyle hayatını kaybedenlerin ezici çoğunluğu siyahi Amerikalılar. Yaptıkları emek yoğun işlerden dolayı virüse en çok Afro-Amerika kökenli Amerikan vatandaşları maruz kalıyor.
İkincisi, salgını baskılamak adına alınan birçok tedbir en başta siyahi Amerikalıların hayatlarını olumsuz etkilemiş durumda. En fazla işten çıkartılan ve en fazla işsizlik yardımı başvurusu yapan Amerikalılar bunlar. Son 30 yıldır gelirleri artmak bir yana, büyük bir hızla düşen kesim de yine Afro-Amerikalılar. Hem bedensel olarak hayatta kalmak hem de ekonomik olarak geçinmeye çalışmak bu grup için şu an çok zor. Floyd'un ölümü sonrası yaşanan yağma olaylarının arka planında bu durum yatıyor. Protestolarda gösterilen vandallığı ve böyle durumları fırsat bilip sahneye çıkan aşırı sağ ve aşırı sol marjinal grupları bir kenara koyacak olursak, sokaklara çıkan birçok insan aslında mevcut ekonomik sisteme tepkisini gösteriyor. İnsanları metalaştıran, kendisine yabancılaştıran, zengin sınıf ile orta ve alt gelir gruplar arasındaki gelir uçurumunu gözle görünür oranda büyüten neoliberal ekonomik düzen dünyadaki siyasi ve ekonomik dengelerin hızlı bir şekilde batıdan doğuya kaydığı günümüzde artık daha da katlanılmaz boyutlara ulaşmış durumda.
Yaşanılan olayları şiddetli ve farklı kılan üçüncü temel neden de Amerika'nın şu anki Başkanı Donald Trump'ın ta kendisi. Irkçılığı su götürmeyen, toplumu kutuplaştırma üzerinden siyaset yapan, zengin sınıfları gözeten ekonomi ve vergi politikaları uygulayan, ne pandeminin kontrol altına alınması ne de ekonomik krizin sonlandırılması noktasında rasyonel davranmayan Trump, bir de eline İncil alıp poz vererek dini siyasallaştırıyor.
Amerika ile Çin arasında yaşanmakta olan yeni Soğuk Savaş'ta Amerika'nın şu an içinde bulunduğu çalkantılı günler herhalde en fazla Çin'in ekmeğine yağ sürüyordur. Amerikan modelinin çürümüşlüğüne katkı yapan bu son olaylar dolaylı yoldan da olsa Çin'in yumuşak gücüne su taşıyor.