‘A’nda yaşamak

İhtimallerin heyecanlarını bir kenara bıraktığımızda elimizde kalan olumsuzluklarla baş etmek, buruk heyecanlardan daha zordur.

Anın büyüsünü kaçırmamak için gösterdiğimiz çabalarımız, her zaman sonuç vermediğinde;
içimizdeki hissiyatı uzaklaştırmak için gözlerimizde okyanustan bir damla ile uzaklara bakmak zorunda kalabiliriz.

Kendimi uzaklara bakarken yakaladığım anların birçoğu Milo’yu kaybedersem korkum hakkındaydı. İster geç, ister erken olsun bu ihtimal beni bir çıkmaza sürüklüyordu.

Uyumadan önce düşüncelere daldığım zamanlarda aklıma bu konu gelir ve hemen kalkıp Milo’ya sarılırdım. Milo’yu kaybetme korkumu, Milo ile aşardım. O anları yaşamak belki doğru değildi, anın içinde kalmak hiç değildi ama Milo’ya sarıldığımda tüm korkularım geçerdi.

Anda kalmak; dile kolay akla zor, büyük bir yetenektir. Ben, geleceğin korkusuyla anda kalmaya çalışırken Milo her şeyden habersiz, “Aysu gecenin bu saatinde kalkıp neden ağlayarak bana sarılıyor acaba?” diye sorardı belki de. Ben de şaşırırdım kendime, elimden bir şey gelmezdi.

Korktuğum başıma geldi. Milo’yu kaybettim ama ona sarılamadım. Sonra onunla teselli bulduğum anlara döndüm ve bu şekilde kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

O zamanlar, “Anda kalamıyorum, gelecek ihtimallere üzülüyorum” diye kızardım kendime. Sonra fark ettim ki, o anın büyüsü bundaymış.

Milo’yu kaybettiğim zaman fark ettim ki asıl o zaman anı yaşamışım ki şimdi geri dönüp bakıyorum.

Bizler de kendimizi pozitif toksiklikle doldurup taşırırken en çok ‘anda kalmaya’ vurgu yapıyoruz öyle değil mi? O zaman sizlere soruyorum; anda olduğunuzu andan çıkmadan nasıl anlayabilirsiniz?

Bırakın yaşamak istediğinizi yaşayın. Yaşayın ki anda kalmanın büyüsünü bozmadan hayat yolculuğunuzda ilerleyebilin. Ve inanın bana, arada bir geriye dönmek anın büyüsünün ‘A’sını bile etkilemez.