EKONOMİ

Antalya ekonomisi Türkiye’den de kötü

Antalya Ticaret Borsası Ekim ayı meclis toplantısında konuşan Başkan Ali Çandır, “Antalya ekonomisi Türkiye ekonomisinden olumsuz olarak ayrışmaya devam ediyor. Bu durum endişe verici bir hal aldı” dedi

Antalya Ticaret Borsası (ATB) Ekim Ayı olağan meclis toplantısı ATB Binasında bulunan toplantı salonunda yapıldı. Toplantıda konuşan ATB Başkanı Ali Çandır Antalya özelinde ekonomik verilerin Türkiye genelindeki ekonomik durumdan olumsuz olarak ayrıştığına vurgu yaptı.  TUSAŞ’a yapılan terörist saldırıyı kınadıktan sonra, “Önderimiz Atatürk’ün hakimiyet-i milliye diye tarif edip kurduğu cumhuriyetimizi ve kendine düşmanları bile besleyen tek rejim olan demokrasimizi, bu barbarlığa asla teslim etmeyeceğiz. İkinci yüzyılımızı ve nice yüzyıllarımızı hep birlikte Türkiye Cumhuriyeti olarak yaşayacağız. Buna olan inancım tamdır. Cumhuriyetimizin 101. yılı hepimize kutlu olsun” ifadelerini kullandı. 

ANTALYA EKONOMİSİ ALARM VERİYOR 


 “Yıl boyunca giderek ağırlaşan bu zorluklara dayanamayan işletmelerimizin kapanma hızları görülmedik düzeyde artmıştır” diyen Başkan Çandır, “Sizlerle her ay paylaştığım güncel kurulan/kapanan şirket sayılarının eğiliminde sürekli bozulmalar yaşanmaktadır. Fakat bizim açımızdan daha dikkat çekici durum, kentimizdeki eğilimin yılbaşından beri ülkemiz genelinden olumsuz ayrışmasıdır. Örneğin geçtiğimiz ay, yıllıklandırılmış verilerle kurulan şirket, kentimizde yüzde-26 azalırken ülke genelinde yüzde -13 azalmıştır. Kapanan şirket ise kentimizde %46 artarken ülke genelinde yüzde 23 artmıştır. Dikkat ederseniz Antalya, kurulan/kapanan şirket hareketliliğinde ülkemizin iki kat gerisinde kalmıştır. Protestolu senet tutarı, kentimizde yüzde 304 artmışken ülke geneli %176 artmıştır. Karşılıksız çek tutarı kentimizde yüzde 372, ülkemizde yüzde 225 artmıştır. İş dünyamızın öncü göstergelerinden biri olan çek ile işlem hacmi ise yine yıllıklandırılmış verilerle ülkemizdeki yüzde 71’lik artışa karşılık Antalya’da yüzde 53 artabilmiştir. Yani ticaretin parasal yönüyle ilgili göstergelerde de kentimiz, ülke ortalamasının yaklaşık yüzde 50 gerisinde seyretmektedir. Bir diğer öncü gösterge olan kredi kullanımı ise yine yıllıklandırılmış verilerle, ticari krediler ülkemizde yüzde 29 ve kentimizde yüzde 37 artmıştır. Tarım kredileri ise kentimizde yüzde 33, ülke genelinde ise yüzde 51 artmıştır” dedi.

 EKONOMİK AKTİVİTELER ÜLKENİN GERİSİNDE


Antalya ekonomisi hakkında konuşmaya devam eden Başkan Çandır, “Kullandırılan krediler resmi enflasyon kadar bile artmamıştır. Diğer bir deyişle reel büyüme yaşanmamıştır. Özellikle kentimizdeki iş dünyası ve ekonomik aktivite, ülkemiz genelinin oldukça gerisinde seyretmektedir. Bu durum yılbaşından beri benzer bir eğilim göstermektedir. Bu nispi yavaş gidişatı sizlerle uzun bir süredir paylaşmaktayım. Antalya’mız geçmişi itibariyle genellikle ülkemiz ortalamasından hızlı büyümeye alışıktır. Bu genel eğilime yeniden kavuşmalıyız. Ancak uygulamalar Antalya için zorlayıcı olmaya devam etmektedir. Nitekim yıllıklandırılmış ihracat verileri de yılbaşından bu yana nispi olarak ülkemiz genelinden yavaş gerçekleşmiştir. Açıklanan son veriler de bu durumu teyit etmektedir. Toplam ihracat, kentimiz ve ülkemiz için yüzde 2.3 artarken tarım ve gıda ürünleri ihracatı kentimizde değişmemiş, ülkemiz genelinde ise yüzde 3.8 artmıştır. Yaş meyve sebzede durum daha olumsuzdur. Ülkemizdeki %5’lik artışa karşılık kentimizde yüzde -5.5 azalış yaşanmıştır. Önümüzdeki aylarda turizmdeki hareketliliğin azalmasıyla kentimiz ekonomisinin nispi olumsuz ayrışması, daha da belirgin hale gelme riskini taşımaktadır.” diye konuştu.

 TARIMDA ÇALIŞACAK İŞÇİ BULUNAMIYOR 


“Tarım son dönemde hızlı bir biçimde iş gücünün azalması ve çalışanların yaş ortalamasının 58’e yükselmesi gibi yapısal sorunlarla karşı karşıyadır” diyen Başkan Çandır, “Bu durum, özellikle Antalya ve benzeri kentlerde, emeğe dayalı tarımsal üretim alanlarında kayıplara neden olmaktadır. TÜİK verilerine göre 2023 yılında yaşlı nüfusun yüzde 57,7’si, genç nüfusun ise yüzde 13,6’sı tarımda çalışmaktadır. Gençler tarıma yönelmek yerine tarım dışı alanları tercih etmektedir. Sektörün içinde bulunduğu bu sorunu aşabilmesi için tarımda; çalışmayı, üretmeyi, girişimci olmayı ve kırda yaşamı cazip hale getirecek kamu politikalarına ihtiyaç vardır.  Aksi halde toplumsal sürdürülebilirliğimiz ciddi zarar görecektir. Mesleki eğitim sonrası iş garantisinden girişim teşviklerine, özel finansman ve ücret desteklerinden askerlik süresi muafiyetine ve sektöre özel bir sosyal güvenlik modeli geliştirilmesi gibi ortak akılla oluşturulacak planlama ve stratejilere ihtiyaç vardır” dedi.

YABANCILAR İÇİN ÇALIŞMA İZNİ DÜZENLEMESİ TALEBİ  

ATB Başkanı Ali Çandır tarımdaki işçi sıkıntısına değinerek, “Tarımsal istihdamdaki diğer bir sorun ise yabancı uyruklu ve geçici koruma kapsamındaki işçilerin çalışma izinlerinde karşılaşılan süre ve mevzuat kapsamlı sorunlardır. Önerimiz çalışma izinlerinin sektörel bazda verilmesi, çalışma izinleri için verilen sürelerin uzatılması ve izin alımlarının kolaylaştırılmasıdır. İlgili yasal düzenlemelerin yapılması için taleplerimizi TOBB’da düzenlenen toplantılarda hem Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız hem de İç İşleri Bakanımız ile paylaştık. Geçtiğimiz günlerde Antalya’yı ziyaret eden Tarım ve Orman Bakan Yardımcısı’na da ilettik. Beklentimiz sorunlarımızın kısa sürede çözüme kavuşturulmasıdır” ifadelerini kullandı. 

KORKTUĞUMUZ GÜNLER GELİYOR 


İklim değişikliği ve su yetersizliği ile alakalı “Üzülerek ifade ediyorum ki korktuğumuz günlerin gelmekte olduğunu görüyoruz” diyen Başkan Ali Çandır, “Bu yıl iklim değişikliği, zamansız ve yetersiz yağışlar kaynaklı ilimiz geneli arpa-buğday verim ve kalitesinde ciddi bir düşüş yaşandı. Hasat edilen mahsulün büyük kısmı da yemlik olarak değerlendiriliyor. Ayrıca önümüzdeki üretim dönemi için yayladaki ilçelerimizde kuraklık nedeniyle buğday ekimlerinde gecikmeler yaşanmakta ve girdi maliyetlerindeki artış üretim iştahını azaltmaktadır. Bu nedenle hububat üreticileri, mısır, meyve ve sebze üretimine yönelmekte ya da arazilerini nadasa bırakmaktadır” ifadelerini kullandı. 

ÜRETİCİ, ÜRÜNÜ BEKLETİYOR 


 ATB Başkanı Çandır, “Susam üretiminde de yine iklim değişikliği ve işçi gücüne erişim nedeniyle azalma gözlemleniyor; susamın şu an kilogram fiyatı 110 TL, yerfıstığının kilogramı ise 25 TL seviyelerinde işlem görmektedir. Üreticiler, mevcut fiyatları düşük buldukları için depolama yoluna giderek fiyat artışı bekliyorlar. Üreticinin mahsulünün hak ettiği değeri bulmadığını düşünmesi ileriki yıllar için tıpkı arpa ve buğdayda olduğu gibi üretim iştahsızlığı yaratıyor. Yaşanan işgücüne erişim zorluğu ve yüksek işçilik maliyetleri nedeniyle pamuğa da yönelemeyen üretici çareyi yine mısır üretmekte, avokado bahçesi kurmakta ya örtüaltı üretime geçmekte arıyor. Toplu üretim planlaması yapılması ve desteklerin zamanında ödenmesi çözüm önerilerinin başında gelmektedir. Tarım ve Orman Bakanlığı, stratejik ürünleri kapsayan bir adım attı, çalışmalara başladı. Ancak uygulama henüz başlamadı ve destekler hala zamanında ödenmiyor. Geç yapılan destek ödemeleri ise üreticiyi motive etmekte yetersiz kalıyor” diye konuştu. 

DOĞAYA VERDİĞİMİZ ZARARA DEĞER Mİ?


“Antalya’yı Antalya yapan tarihi, doğası, taşı, toprağı ve iklimidir” diyen Ali Çandır,  “Bizler GES, HES, taş ve maden ocakları konusunda tümden reddedici değiliz. Merkezden kağıt üzerinde ve uzaktan algılamayla verilmiş izinlerin yerelde yarattığı tahribat ve tepkilerin yansımalarını sürekli yaşıyoruz. Bu yöntemin mutlaka yereldeki taraflarla ve paydaşlarla etkili bir düzeyde değerlendirmesinden sonra harekete geçilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü doğaya verdiğimiz tahribata değip değmediğine bakmamız gerekir.  Dağlarımızın delik deşik edilmesine, tarımsal potansiyelimizin yok edilmesine, havamızın bozulmasına ve sularımızın zarar görmesine gönlümüz razı değil. Bugünün ihtiyaçları için gelecek nesillere tükenmiş bir şehir devretmeye hakkımız yok. Dolayısıyla kentimiz ve ülkemiz bütçesine gelir sağlayan ve hatta döviz kazandıran bu alanlarda izin verilen ya da verilecek olan her türlü faaliyetin olumsuz etkileri de iyi hesap edilmelidir. Bu kentin havasına, suyuna, taşına, toprağına, tarihine ve doğasına sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur” ifadelerini kullandı.