Antalya, masal coğrafyasının zirvelerinden biridir. Burada, tarihin derinliklerinden süzülen, çeşitli renklerle bezenmiş masallar, her nefeste taze bir soluk bulur. Antalya'nın toprakları, adeta masalın tohumlarını taşımak için özel bir yere sahiptir.

Masallar, sözlü kültürün muazzam birer hazinesidir. İnsanların duygu dünyalarına dokunan, hayal güçlerini zenginleştiren bu hikayeler, her nesilde yeni bir solukla yaşatılır. Antalya'nın zengin kültürel geçmişi, masalların bu topraklarda nasıl derin izler bıraktığını gösterir.

Türkiye Kültür Portalı web sitesindeki, Dünden Bugüne Antalya kitabından alınan Yusufçuk masalı ise şu şekilde:

Evvel zaman içinde, ormanın derinliklerinde bir köy varmış. Bu köyde orta halli bir aile yaşarmış. Ailenin sevimli bir kızı ve bir oğlu varmış. Çocuklar, her gün annelerinin hazırladığı yiyecekleri beline bağlayarak ormanın içindeki patikalara düşerlermiş. Koyunları gütmek için her gün farklı yönlere gitmeyi alışkanlık haline getirmişler.

İki kardeş, birbirlerine büyük bir sevgiyle bağlıymış. Hiçbir zaman birbirlerine zarar vermez, birlikte büyümenin tadını çıkarırlarmış. Ancak, babaları oldukça otoriter ve katı bir adammış. Küçük bir kusur işlediklerinde, babaları sabrını yitirir ve çocuklarına epeyce sert davranırmış.

Bir gün, iki kardeş koyunlarını köyden uzak, doğanın kucağında otlatıyormuş. Öğle vakti geldiğinde, annelerinin hazırladığı lezzetli yiyecekleri yedikten sonra serin bir pınardan su içmişler. Kız kardeşin gözleri yavaş yavaş kapanmış, uyku bastırmış.

"Yusuf," demiş kız kardeşi, "Ben çok uyumak istiyorum. Biraz uzansam olur mu?"

"Tabii ki," diye cevaplamış Yusuf. Kız kardeşi hemen uykuya dalmış, Yusuf ise küçük çakısıyla bir sipsi yapmaya çalışmış. Ancak sipsi istediği gibi olmayınca, kargı aramak için uzaklara gitmeye karar vermiş.

Yusuf, kargıları bulmuş ama geçen zaman unutulmuş. Yeni yaptığı sipsiyle sevinçle döndüğünde, manzara değişmiş. Koyunlar kaybolmuş, yerlerinde yalnızca rüzgar esiyormuş. Kız kardeşini uyandıran Yusuf, birlikte koyunları aramaya başlamışlar, ama nafile.

Akşam olunca umutları tükenmiş, büyük bir kayanın üstüne oturup ağlamaya başlamışlar. Koyunları bulamazlarsa babalarının öfkesinden kurtulamayacaklardı.

Bu zor durumda, ellerini birleştirip gökyüzüne bakan iki kardeş, içtenlikle dua etmişler:

"Büyük Tanrı, bizi yardıma çağırın, babamızın öfkesinden kurtulalım ve koyunlarımızı bulalım."

Dualarını bitirir bitirmez, Tanrı onların dualarını duymuş ve cevap vermiş. İki kardeşi kuşlara dönüştürmüş. Halk, bu kuşlara "Yusufçuk" demiş.

Yıllar geçtikçe, Yusufçuklar kış gecelerinde öte öte seslenerek birbirlerini aramışlar. Ancak, koyunları hiçbir zaman bulamamışlar. Her seslenişte, birbirlerine aynı soruyu sormuşlar:

"Yusuf, koyunları buldun mu?"

"Bulamadım, sen buldun mu?" 

Haber/Erendiz ÖZKURT

Editör: Uğur Keskin