​“Birbirlerini en çok büyüleyenler…”


***
Schopenhauer’un, Selahattin Hilav çevirisiyle, 1997 yılında Sosyal Yayınları tarafından basılan kitabı “Aşkın Metafiziği” ni okumuştum.
***
Arthur Schopenhauer 49 yaşındayken, 1837 yılında, Immanuel Kant'ın eserlerini incelemeye başlamış. Kant gibi kendisi de Alman felsefesinin en önemli filozoflarından ve yine bugün bile sıkça kendisinden söz ettiğimiz Nietzsche'nin ilk akıl hocası. İdealist filozof Hegel’in felsefesini kabul etmeyen Schopenhauer felsefesinde esas gerçek, istenç ve iradedir. İradenin insan yaşamını sağlayan bir enerji olduğunu düşünen filozof, insanın istençlerine karşı ruhsal mücadelesini bırakıp, günümüzde kaderciliğe yakın bir inanışla teslim olmasını öneriyor.
***
“Aşkın Metafiziği” Schopenhauer’ın görüşüne göre, aşkın ne olduğu ve kadın-erkek ilişkilerinde, iki tarafın da beklentileri üzerine, bir anlamda inceleme kitabı gibi. Okuduklarım, benim bildiğim ya da olduğunu sandığım “Aşk”a pek uymuyor. Eminim, insan düşünceleri üzerinde etkisi olan, görüşleri en çok kabul gören bir filozofun bile, aşk hakkında fikirleri değişkenlik göstermiştir. Schopenhauer karamsar ve hep olumsuz bir bakış açısına sahip. Aşkın hüzünlü yanlarının nedenleri üzerine düşünmüş ve gerçek sevgiyi yücelten bir bakış açısıyla yazmış. Aşkı ise; tensellikle başlayan, bir hevesle sonlanan, sadece neslin çoğalması için görevini tamamlayan acımasız bir insan zaafı gibi anlatmış.
***
Bize, “şey” ler dünyasında, kavramları, hisleri, insanın karmaşık bilinç hallerini anlatan tüm bu düşünürlerin, yüzyıllar öncesinde yaşamış filozofların hayat öykülerini merak ederim. Çocuklukları, aşkları, hayal kırıklıkları, söylemlerini ne kadar etkilemiştir, ne kadar objektif kalabilmişlerdir? Savundukları ile yaptıkları birbirine ters midir? Hatta birbirleriyle olan tartışmaları, düşmanlıkları, bugünlere kadar gelen öğretilerini nasıl şekillendirmiştir?
***
Felsefe okumanın, insan zihnini normalden daha hızlı çalıştırma haline bayılıyorum. Sanki beynimin kıvrımlarında havai fişekler patlıyor, rengarenk. Gündelik telaşların yerini, bir filozofun kurduğu cümlenin büyüsü kaplıyor. Özellikle okuma yolculuğumun her yeni yılında, yaş aldıkça, yazarla aynı fikirde olma çabam, kendini daha sakin bir kabullenişe bırakıyor. İşte bu nedenle on beş sene önce Schopenhauer’ın kitabını okuduğumda aklımı kurcalayan kelimeler, bugün huzurlu bir akışta salınıyor.
***
Merak ediyorum 200 yıl sonra kimler konuşulup anlatılacak, yazılarda ve her yerde? Bizden önceki akıllı insanlar gibi izler bırakabilecek miyiz? Yoksa, internetin kuytu köşelerinde, birer isim ve fotoğraflar yığını olarak, digital çöplükte unutulup solacak mıyız? Daha dün, ne demiştim ben kendime? “Kaygı ve endişe yok, şimdiye odaklan.” O zaman iyi ki doğdun Arthur Schopenhauer. Senin de dediği gibi: “En büyük bilgelik şu andan zevk almayı hayatın en büyük amacı kılmaktır, çünkü tek gerçek budur, başka her şey düşünce oyunudur.”
***
Peki aşk? O konuda yazdıklarına tam olarak katılmasam da, şu cümleni başucumda saklıyorum: “Birbirlerini en çok büyüleyenler, birbirlerini en çok tamamlayanlardır.”
Arthur Schopenhauer