Konu biraz eskimiş olsa da, hayatımızı, yaşam tarzımızı, düşüncelerimizi tehdit eden bu ruh hali, bu ilkellik giderek genişlediği için, başka bir yerden benzer bir durum yine patlar. Öncelikle şunu söyleyelim: Türkçemizde ‘d’ ile biten bir sözcük yoktur. ‘Abdülhamid’, ‘Mesud’, ‘Murad’ benzeri isimler kasıtlı olarak yaygınlaşıyor, yaygınlaştırılıyor. Adeta üstü örtülü bir devlet politikası, ideolojisi haline geldi bu. Bazı milliyetçilerin de bu furyanın, operasyonun, derin faaliyetin arkasına takıldığını görmek şaşırtıcı. Kendi ideolojileri açısından şaşırtıcı yani… Coğrafyamızdaki, aklı esas almaya çalışan Maturidi inanç dünyasının yerine, Arabistan’ın, Mısır’ın, Kuveyt’in nakle dayalı Eşari kafasını koymaya çalışıyorlar. Türk-İslam sentezini savunanlar da bu operasyona alkış tutuyor. Aslında milliyetçiler tarafından savunulması gereken ‘Öztürkçe’nin sola kalması gibi, Maturidilik yorumu, yani İslam dinine Türk usulü bakış da, böyle giderse solun defterine yazılacak. Ne de olsa, epistemik kırılmalar ülkesiyiz biz.
Gericiliğin kod isimleri
Bu gerici operasyon, bu derin faaliyet, bu Arabistan misyonerliği, ‘yerli ve milli’ sosla sunuluyor. ‘Yerli ve milli’ diye başlayan bütün cümlelerin içinde, altında, kıyısında, köşesinde, yani en derin yerlerinde bu misyonerlik faaliyeti saklı. Açıktan söyleyemedikleri, alttan alta yürüttükleri, gizlice yaydıkları şey şu: “Müslümanlar ‘Abdülhamid’, kafirler ‘Abdülhamit’ der”. Bu bir şifre. Bir cümleyi Türkçe yazıyorsan, sonunu ‘t’ ile bitiriyorsan kafirsin; Arapça yazıyorsan dindarsın. Dertleri ne? Kime ve neye karşı kullanıyorlar bu şifreyi? Laikliğe, cumhuriyet değerlerine, çağdaşlığa, ilericiliğe, birlikte yaşama kararlılığına ve inancına karşı kullanıyorlar. Sadece şifre değil, aslında kod isimler de dolaşıyor ortalıkta. Sözde Menzil şeyhi Abdülbaki Erol, 2 ay önce öldü. Adamın soyadı Erol… Yani bu ülkenin kendisine verdiği soyadından bahsediyorum. Birinci görevi bu ülkenin yasalarını korumak olan devlet erkanı ise, adamın kod ismiyle taziye mesajı yayınladı. Kod ismi ne? ‘El Hüseyni’… Zatı muhterem Cumhuriyet yasalarını beğenmiyor, soyadı kanununu tınlamıyor, kendine ‘El Hüseyni’ diye bir kod isim alıyor ve devlet de bu kod ismin önünde el pençe divan duruyor. Biz kod isim kullansak zindanlarda çürürüz.
Tasada ayrı, yasada ayrı
Peki, bu devlet, aldıkları kod isimlerle meydan okuyan, hava atan, kendine cemaat yapan birilerini el üstünde tutup, ilerici, devrimci, demokrat isimlerin tepesine biniyorsa, resmi ideoloji nedir? İlericilik mi, gericilik mi? Laiklik mi, din tüccarlığı mı? Gericilik ve din ticareti geçer akçe haline gelmişse, ‘yerli ve milli’ kisvesi altında kapkara, simsiyah, kopkoyu bir zihniyet, kendisi gibi olmayana düşman gibi bakan bir kafa pazarlanıyorsa, ‘tasada ve kıvançta’ nasıl bir olacağız? Kafiyeye uyalım: ‘Tasada’ ve ‘yasada’ bir değilsek, bir kesimin sürekli kafasına vurulurken, diğerleri sürekli pışpışlanıyorsa, bu nasıl bir ‘millet’ anlayışıdır? Millet olamayınca, sen istediğin kadar ‘milli’ ol, kaç yazar! Kendine yerli, kendine millisin sadece. Bu ülkenin ‘Kadınlar Voleybol Milli Takımı’nı alkışlayamadın bile. O takım milli değil mi? Tam aksine, millinin de millisi. Sen nesin? Karasın, karanlıksın, yozsun, yobazsın, yabansın, hainsin, halk düşmanısın. Bu koca koca sözcükler seni çok heybetli, cesametli göstermesin: Zavallısın!
Osmanlı çocuğu ne demek?
Bu ülkenin milli takımına seçilmiş kadınlar ne yaptı? Şampiyon oldu. Ülke adına, halk adına görev alan, sorumluluk üstlenen herkesin yapması gereken şeyi yaptılar yani. Gerçek yurtseverlik, ülke adına üstlendikleri görevin en tepe noktasına, zirvesine ulaşmak değil midir? Elbette ki öyledir. Peki, kendilerini ‘Osmanlı Çocuğu’ diye pazarlayan bu güruhun derdi ne? Osmanlı çocukluğu, devletin, ülkenin, halkın milli takımına sövmek, saldırmak mıdır? Eğer öyleyse, meseleyi şöyle özetleyebiliriz: Türkiye Cumhuriyeti’nin milli takımına, milli formasına, sırtında o formayla ter akıtanlara, bu ülkenin bayrağını göndere çektirenlere, kadınlarımıza dil uzatmak Osmanlı çocukluğudur. O zaman biz de tekrarlayalım: Boş yapma Abdülhamid!