Zamanın başlangıcında, Burdur'un toprakları avcı-toplayıcı insanların izleriyle doluydu. Hacılar Höyüğü’ndeki eski taş yapılar, bu insanların yerleşik hayata geçişlerinin ilk işaretleriydi. Bu topraklarda tarım, hayvancılık ve seramik yapımı öğrenildi. Neolitik çağın sessiz şarkıları, Hacılar’ın evlerinde yankılanıyordu. Her gün, keramik olmadan yapılan basit kaplardan, renkli yüzeyleri olan çömleklere geçişin hikayesi yazılıyordu.
Zaman ilerledikçe, metalin mucizesi de Burdur’a geldi. Bakır ve gümüşten yapılan süs eşyaları, buranın zenginliğini ve kültürel çeşitliliğini yansıtıyordu. Kalkolitik Çağ’ın sonlarına doğru, Burdur'un höyükleri, maden ve taşın buluştuğu yerler haline geldi. Bu, medeniyetin yeni bir aşamasının başlangıcı oldu. M.Ö. 2’inci bin yılın başlarında, Burdur’un tarihi biraz sisliydi. Pisidya'nın etrafı, Frigler ve Lidyalılar gibi güçlü krallıklarla çevriliydi. Bir gün, Lidya Kralı Kroisos'un Pers Kralı Kyros’a karşı savaşı kaybetmesiyle, Burdur’un kaderi Perslerin ellerine geçti. Bu yeni egemenlik, bölgenin tarihi boyunca önemli bir değişim yarattı.
Sonra, Büyük İskender Anadolu'ya adım attı. İskender, dev bir orduyla geldi ve Karya, Likya ve Pamphylia’yı fethetti. İskender’in ejderha gibi ateşli fetihleri, Burdur’un kalbinde büyük bir yankı uyandırdı. M.Ö. 333’te Sagalassos ve Kremna gibi şehirler, İskender’in zaferiyle birleşti. Ancak İskender’in ölümünden sonra, Burdur, Seleukoslar ve Bergama Krallığı’nın egemenliği altına girdi. Bu krallıklar, bölgeyi yönetirken yeni şehirler kurdular ve eski yapıları onardılar. Roma İmparatorluğu’nun yükselişiyle birlikte, Burdur’un toprakları da bu dev imparatorluğun bir parçası oldu. Roma döneminde, Burdur bir canlanma yaşadı. Şehirler yeniden inşa edildi, yollar yapıldı ve imparatorluk sanatı burada parladı. Kremna, Komama, Olbasa ve Sagalassos gibi şehirler, Roma’nın ihtişamını yaşadı.
Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasıyla Burdur, Bizans İmparatorluğu'nun parçası oldu ama bu yeni dönem, Burdur’un eski ihtişamını yavaşça kaybetmesine neden oldu. Bizans döneminin gölgeleri, bu kadim topraklarda dolaşırken, bir gün Türkler Anadolu'ya geldi. 1071-1100 yılları arasında Anadolu’ya gelen Türkler, Kınalı aşiretini Burdur’a yerleştirdi. Selçuklu Devleti’nin himayesine giren Burdur, sınır kenti olarak önemli bir rol üstlendi. Selçuklulardan sonra, Hamitoğulları Beyliği’nin topraklarına katıldı ve nihayetinde, Yıldırım Bayezid döneminde Osmanlı topraklarına dahil oldu. Osmanlı’nın güçlenmesiyle Burdur, bölgenin stratejik bir noktası haline geldi. Yıl 1920 olduğunda, Burdur bağımsız bir sancak olarak ilan edildi. 1923’te Cumhuriyetin ilanıyla birlikte, bu eski toprak, il statüsünü kazandı. İşte, Burdur’un hikayesi böyle devam etti. Her çağda, farklı medeniyetlerin izlerini taşıyan bu vadi, tarihin derinliklerinden günümüze kadar uzanan sessiz bir tanık olarak, Anadolu'nun kalbinde yaşamaya devam ediyor.
PEKİ, BURDUR İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Burdur isminin kökeniyle iki rivayet bulunuyor. Bu rivayetlerin ilkine göre, bölgeye yerleştirilen Türkmen boylarından Kınalı aşiretinin mensupları, bu toprakların muazzam güzelliği karşısında hayran kaldılar. İçlerinden biri, gökyüzüne bakarak derin bir nefes aldı ve "Cennet buradadır. Burda dur!" diye mırıldandı. Bu sözü duyan diğer aşiret üyeleri de bu yeri "Burda dur!" olarak anmaya başladılar. Zamanla, bu ifade halk arasında "Burdur" olarak değişti ve şehrin adı bu şekilde anılmaya başlandı.
Bir başka rivayet ise Yunan mitolojisinden esinleniyor. Eski Yunan mitolojisinin ünlü kahramanı Ulis, tanrıların gazabına uğrayıp Yunanistan'dan sürgün edildi. Yolu, Antalya'nın yakınlarına düştü. Geceleri, kutup yıldızına bakarak kuzeye doğru ilerlerken karşısına bir göl çıktı. O anda, gölden bir ses yankılandı. Rumca ve eski Latince karışımı bir dille "Ezostas! (Burada dur!)" diye çağrıldı. Ulis, bu gizemli sesin rehberliğinde durdu ve burayı yeni yurdu olarak kabul etti. Selçuklular Anadolu'yu fethettiklerinde, Burdur'u da ele geçirdi. Buradaki köyün isminin "Ezostas" olduğunu öğrendiler. Ancak Rumca bilmedikleri için anlamını sordular. Yerel halk kelimenin "Burada dur" anlamına geldiğini söyledi. Türkmen aşiretleri buraya yerleştiklerinde, bu ifadeyi zamanla kendi dillerine uyarlayarak "Burdur" şeklinde telaffuz etmeye başladı ve bu isim, şehrin resmi adı oldu.