Ege Bölgesi’nin bereketli toprakları üzerinde kurulu, tarihi M.Ö. 2000’li yıllara kadar uzanan Çine ilçesi, geçmişiyle adeta yaşayan bir müze niteliğinde. Çine’nin tarih sahnesindeki ilk izleri, antik çağlara kadar uzanıyor. Bölgenin en dikkat çekici kalıntılarından biri olan Gerga Antik Kenti, dağlık alanlara inşa edilmiş olmasıyla dikkat çekerken, özgün mimarisi ve gizemli yazıtlarıyla da araştırmacıların ilgisini çekiyor. Bir diğer önemli merkez olan Alabanda Antik Kenti ise, Çine Ovası’nın batı ucunda yer alıyor ve Roma dönemi izlerini taşıyan kalıntılarıyla günümüze ışık tutuyor.
Çine, Anadolu beylikleri döneminde Menteşe Beyliği sınırları içinde kalmış, bu dönemde ticaret yolları üzerinde bir konaklama ve geçiş noktası olarak öne çıkmıştı. Osmanlıların bölgeyi fethetmesiyle birlikte Çine, hem idari hem de tarımsal açıdan önem kazanmaya başladı. Osmanlı döneminde Aydın Sancağı’na bağlı bir yerleşim olarak kayıtlarda yer alan Çine, 1867 yılında kaza (ilçe) statüsüne kavuştu. 1890’lı yıllarda nüfusu hızla artan ilçe, özellikle Çine Çayı etrafında gelişim gösterdi. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte modern anlamda belediye teşkilatı kuruldu ve bölge altyapı açısından gelişmeye başladı.
PEKİ, ÇİNE İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Çine adının kökeniyle ilgili kabul gören görüş, Çine Çayı’nın kenarındaki yerleşim nedeniyle bu ismin verildiği yönünde. Çine, bu çayın etrafında gelişen bir yerleşim olarak biliniyor. Çine Çayı’nın adının zaman içinde ilçeye de verildiği düşünülüyor. Çayın isminin ise, eski dilde ‘akarsu’ veya ‘su kaynağı’ anlamına gelen kelimelerden türediği biliniyor.