Faşizm, sermayenin en kanlı, en şoven, en gerici, en azgın iktidarıdır. Siyaset bilimi böyle tanımlar faşizmi. Tarih de böyle göstermiştir. Kanlı, şoven, gerici iktidarın destekçisine, militanına, kuklasına, oyuncağına, piyonuna, tetikçisine de ‘faşist’ denir. Öncelikle bunu hatırlatalım ve önceki gün Erzurum’da yaşananlara geçelim. Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı yardımcısı adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun mitingi saldırıya uğradı. Gözü dönmüş, azgın bir kitle, İmamoğlu’nu dinlemek için gelen halka, çocuklara, kadınlara, yaşlılara, Erzurum halkına taş yağdırdı. İnsanlar ölümden döndü, yaralananlar oldu. Yüzüne taş gelen çocuğun fotoğrafı hepimizin gözünün önünde duruyor. Alçakça bir provokasyon, birilerinin sırtını pışpışladığı bir güruh, birilerinin koltuğunda kaykılarak izlediği, hatta belki de yol verdiği bir linç girişimi.
Daha karanlık günlerin provası
Bu saldırı acaba 14 Mayıs sonrası için bir sinyal mi?.. Ülkenin başına gelecekleri anlatan bir filmi şimdiden izlemiş mi olduk? Bu filmin senaryosu bir yerlerde yazıldı, figüranları belirlendi ve sahneye sürüldü, film çekildi, asıl oyuncular ise perde arkasından izledi. Erzurum’da sahneye konulan bu oyun, ülkemizi nasıl bir geleceğin beklediğini gösteriyor. Muhalif olanın, aykırı duranın, sesini çıkartanın kafasının kırılacağı bir ülke... İşte izlediğimiz filmin ana mesajı budur. Peki niye çekildi bu film? Öncelikle filmin türünü söyleyelim ki, amacı da iyi anlaşılsın. Bu bir korku filmidir. Korku filmleri niye çekilir? İzleyenleri korkutmak, sindirmek için... Dehşetle izlediğimiz, öfkenin korkuya, endişenin kızgınlığa karıştığı bir ruh haline büründüğümüz bu görüntüler, seçmeni ürkütmeyi planlıyor. ‘İşte böyle kafana taşlar yağacak, dövüleceksin, sövüleceksin, içeri tıkılacaksın, kurşun yiyeceksin’ mesajı mı bu? Erdoğan ve Bahçeli de buna benzer mesajları verdi zaten. Mesajı anlamayanlar için de işte size sahne. Görüntülü, şekilli, kanlı canlı bir anlatım.
Bu kabusa ‘dur’ demek elimizde
Eğer bu mesajlar ve ardından gelen korku filmi, yapımcısı, yönetmeni, senaristi, oyuncuları ve figüranları belli olan bu prodüksiyon başarıya ulaşırsa, gişe yaparsa, daha da karanlık günlere doğru devrileceğiz. Kaderimiz şu an kendi ellerimizde. Ülkenin geleceği, halkın geleceği, gençlerin geleceği, çocuklarımızın geleceği, geleceğimiz bir mühre bakıyor. O mührü basarak bozalım bu oyunu. Eşinin, dostunun, annenin, babanın, kardeşinin, evlatlarının, akrabanın, komşularının elinden tut ve sandığa götür. Yık bu korku duvarını, bu karanlık eşiği atla... Yoksa ikinci perde gelecek. Şimdiye kadar izlediklerimiz bunun provası sanki. Bakanların, valilerin, emniyet müdürlerinin, ilgililerin, ilgisizlerin, yetkililerin diline, söylemlerine, ifadelerine bakarsak taşlayanın, linç edenin, bindirilmiş kıtaların değil, kafasına taş yiyenin suçlu, hatta hain ilan edildiği bir geleceğe doğru cümbür cemaat gidiyoruz. Bu kabusa ‘dur’ demek senin elinde, benim elimde, bizim elimizde...
14 Mayıs’ta mutlaka sandığa gidelim
Bu azgınlık, bu gözü dönmüşlük, bu fütursuluk, onlar için gidişatın iyi olmadığını gösteriyor. O yüzden bu kadar saldırgan, bu kadar dengesiz, bu kadar çıldırmış durumdalar. Aydınlıkla karanlık arasında sıkışmış, soluksuz kalmış, rengini yitirmiş, boğulmuş, can çekişir hale gelmiş halkın, bireylerin, bizim için 14 Mayıs bir milat olabilir. Olmalıdır. Olacaktır. Çocukların taşlanmadığı, kadınların dışlanmadığı, anaların ağlamadığı, babaların kendini asmadığı, gençlerin öldürülmediği, her yerde cezaevlerinin yükselmediği, kapıların duvar olmadığı, mahkemelerin korku salmadığı, toprakların yağmalanmadığı, emeğin sömürülmediği bir gelecek elimizde. Yapmamız gereken şey çok kolay. 14 Mayıs’ta sandığa gidip aydınlığa mührümüzü vurmak. Anahtar elimizde. Her şey çok güzel olacak!