İnsanlar bir fırtınanın içine hapsolmuşken doğa kendine geliyor. Hatırlasanıza, koronavirüsün en büyük özelliği insanın nefes almasını zorlaştırmaktı ama korunmak isteyen insanlar evlerine hapsolunca dünya nefes alıyordu.
İnsanlar hayvanat bahçelerine tıktıkları hayvanlarla hâlâ empati kuramıyorken yedikleri ya da sömürdükleri hayvanlar için hâlâ pişmanlık duymuyorken doğayı talan etmenin sonuçlarının hâlâ farkında değillerken kullandığı ve tükettiği şeyleri hâlâ sorgulamıyorken “Biz bu küresel ısınmaya, sele, fırtınaya neden maruz kaldık” diye sormuyorken hâlâ tüketim derdindeyken ve ‘Nasıl üretime katkıda bulunurum’ diye kendine bakmıyorken nasıl kendine gelecek tek yuvamız olan dünyamız?
Havaya, suya, hayvanlara, bitkilere ve tüm yaşama sevgi duyarak, her adımımızı sevgi, saygı ve nezaketle atarak, bilincimizi ve tutumumuzu değiştirerek, alışkanlıklarımızı sorgulayarak tüm bu süreçlerden değişmiş ve ders almış olarak çıkmazsak dünya her gün yeniden şekillenirken kendimize bu tutarsızlıkla nasıl yer edinmeyi düşünüyoruz?
Kendimize ve birbirimize bu kadar öfkeli ve kabayken, empatiden yoksun bir şekilde düşüncesizce davranıyorken doğaya ve hayvanlara özenli davranılmasını beklemek çok büyük bir lüks gibi görünüyor.
Hayatlarımızda insanların sırtlarına olmayacağını bildiği vaatleri yükleyen, insanları kendine inandıran, insanları yalanlarla idare eden çok fazla insan var. Kötü günlerde ezilen, iyi günlere aç insanların kalplerini vaatlerle kırmaktan çekinmeyen, insanları umut dilencisi yapan yüzlerce siyasetçiyle çevrildiğimiz ülkemizdeki insanların umutları yavaş yavaş mutsuzluğa, sonra kızgınlığa, sonrasında da kullanılmışlık duygusuna bırakır yerini. Ama bilin bakalım sonunda ne olur? Hiçbir şey! Kocaman hiçbir şey! Bu döngüde değişen tek şey, insanların sırtına binen yükün artması, karınlara giren yiyeceğin giderek azalması, çaresizliğin her gün artması.
Herkes birbirine kızıyor, toplumsal dayanışmanın seçimden sonra azaldığına dair haberler her yerde. Aslında kızılacak kişi seçmenler mi gerçekten? İnsanlar o kadar eğitimsiz ve çaresiz ki… İnsanlar yalanlara kanmaya dünden razı, iyi ve mutlu tek bir güne muhtaç, güzel sözlere aç.
Siyasette bilgelik ya da bilge insan arıyor musunuz gerçekten hâlâ? Bilge ve iyi bir insan, asla arkasında duramayacağı ve gerçekleştiremeyeceği sözleri çıkarmaz ağzından, insanları bu şekilde hayal kırıklığına uğratmaz. Aslında güzel sözler söylemek değildir bilgelik, söylediği sözlerin uygulayıcısı olmaktır. Bunu yapabilen kim var ülkemizin siyasetinde? Sadece tek bir kişi örnek vermeniz yeter… Yok değil mi? Maalesef tek bir kişi bile yok.
Durum böyleyken birbirimize kızmak yerine, birbirimize ve ülkemize daha çok sahip çıkıp değişimin yollarını aramalıyız. Sadece bazı günler değil, her gün birlik olabilirsek bazı şeyler değişmez mi sizce? Akılda, bilimde, barışta, mantıkta, sevgide, huzurda, insanlıkta, vicdanda, evrensel değerlerde birlik olabilirsek… İşte o zaman yenilmeyeceğimizden emin olmaz mıyız, aydınlık taklidi yapan ve içimizdeki ışığı söndürmeye çalışan karanlığa, ışığımız inatla parlarken? Asla çıkar ilişkileri değil, samimiymiş gibi davranıp samimiyetsiz olan insanlar değil, içtenlik ve doğruluk kazanmaz mı o zaman?
Umut verip de kalp kıranlardan, söz verip de tutmayanlardan, hayal kurup da oturanlardan, yüze gülüp de arkadan konuşanlardan, üretmeyip de tüketenlerden, geçen zamanın ve kendisinin kıymetini bilmeyenlerden olmazsak; değişime kendimizden başlayıp güzel konuşan, ince düşünen, halden anlayan, ağlayanı güldüren, düşeni kaldıran, yaraları saran, sözlerini tutan, lafının arkasında duran, yarı yolda bırakmayan, neyse o olan insanlar olursak bu döngüyü kırar mıyız dersiniz?
Bence denemeye değer.