Dünyayı ardında bırak

Mr. Robot’tan sonra bu filmde Sam Esmail’in adını görmek ve uzun bir aradan sonra Julia Roberts’ı bir kıyamet senaryosunda izleme fikri beni biraz heyecanlandırdı. 
Rumaan Alam'ın 2020 tarihli romanından uyarlanan ‘Dünyayı Ardında Bırak’ filmi, fragmanında yer alan Tesla sahnesiyle hem çok konuşuldu hem de tartışmalara yol açtı.
“Bir şey arıyoruz da böyle kıyamet kopsun, siber saldırı olsun, hayatta kalmak için mücadele verelim”... Baştan söylüyorum bu filmde böyle şeyler yok. İzleyeceğiniz film alışkın olduğumuz distopik filmlere çok benzemiyor ve bence en çok da bu yüzden fazlasıyla konuşuluyor ve biraz da linç ediliyor.
Sessiz sakin bir şekilde kıyamet kopuyor. Çünkü asıl kıyamet kopmuş da insanların haberi yok, filmin verdiği en büyük mesaj bu. Öyle kocaman şehirlerin yerle bir olduğunu, bir virüsün yıkıp geçtiğini yahut kıyasıya bir hayatta kalma mücadelesi falan göremeyeceksiniz. Böyle beklentileriniz varsa bu film size göre değil ya da izleyin nefretinizi yorumlara kusarsınız.
Filmin başından sonuna kadar gerim gerim gerileceğiniz garanti ve bunu sadece sahnelere eklenen müzikle başarıyorlar. “Bir şeyler olacak film başlıyor” diyerek defalarca ekrana kilitleniyorsunuz ama bu film baştan sona size istediğinizi vermemek üzerine kurulmuş.
Toplumsal mesajlar verelim, kıyamet zaten kopmuş, toplum olarak koca bir yalanı yaşıyorsunuz, teknolojinin kölesi olmuşsunuz, telefonsuz ve internetsiz yaşayamıyorsunuz,  kendi kendinizi bitirmişken en büyük düşman ortadayken siz hala hangi kıyameti bekliyorsunuz? Yani film feci bir ayar veriyor. 
Amerikalı iki ergen çocuğu olan bir çift, şehir hayatı bunaltınca hafta sonu tatilini kırsalda sessiz sakin geçirmek için bir malikane kiralıyorlar. Bunu yapan insanlardan nefret eden ama nefret ettiği insanlara benzeyen evin annesi Julia Roberts...
İlk gün sahilde mutlu mesut takılırlarken kocaman bir yük gemisi kontrolden çıkarak sahile insanların arasına dalıyor ve aile sahili terk ediyor. Bunun üzerinde pek durmuyorlar ama gece yarısı ev sahiplerinin kapılarına dayanıp bütün şehri etkileyen bir kesintiden bahsedip kendi evlerine sağınmak istemeleri gerilimi bir üst noktaya taşıyor. İnternet yok, televizyon yok, telefon yok, hiçliğin ortasında yolları kesişen iki ailenin hikayesi başlıyor.
Kıyamet senaryosu farklı bir şekilde ele alınsa da açıkçası beni çok memnun etmedi. 2 saat 20 dakika fazlasıyla uzun bir süre ve bu sürede ikili diyaloglar ve boşa bir gizem yaratılması fazlasıyla sıkıcıydı, en azından sonunda bu kadar izlediğimize değecek bir final olsaymış ama maalesef o da yoktu. 
Çok ilginç bir şekilde filmin özgüveni yüksekti. Hani ben şehirleri yok etmeden, aksiyon sahneler kullanmadan da sizi gererim mesajı diğer filmlere biraz kapak oldu. Mesela bunlardan bir tanesi geyikli sahneler, filmde en çok beğendiğim filmin afişinde de yer alan geyiklerdi. Öyle güzel masum bir hayvanı sanki kötü bir kahanetin habercisi olarak kullanması ve korku unsuru yaratması güzeldi. Sam Esmail istese kıyametin kralını yapardı, potansiyeli ve öz güveni yüksek ama nedense ona buna sataşmalı bir film ortaya çıkarmış...