Çanakkale Boğazı’nın kıyısında, Gelibolu Yarımadası’nın en stratejik noktasında yer alan Eceabat, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış kadim bir yerleşim yeri. Antik çağlardan bu yana önemini koruyan Eceabat, Traklar’dan Perslere, Romalılardan Bizans’a kadar birçok uygarlığın izlerini taşıyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun 14. yüzyılda bölgeyi fethetmesiyle birlikte Eceabat, boğaz savunmasında kilit bir rol üstlenmeye başladı. Bölgede inşa edilen kaleler ve tabyalar, bu stratejik önemin en somut göstergeleri oldu.
Eceabat’ı tarih sahnesinde öne çıkaran en önemli dönem, şüphesiz 1915 Çanakkale Savaşları. Gelibolu Yarımadası'nda yaşanan bu destansı mücadelede Eceabat, çatışmaların tam merkezinde yer aldı. Anafartalar, Conkbayırı, 57. Alay Şehitliği ve Şehitler Abidesi gibi pek çok kritik nokta bu ilçenin sınırları içinde bulunuyor. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Çanakkale’ye bağlı bir ilçe statüsüne kavuşan Eceabat, bugün sahip olduğu tarihi mirasla yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağı olmaya devam ediyor. Her yıl düzenlenen anma törenleri, ilçeye binlerce ziyaretçi çekiyor. Eceabat, geçmişin izlerini günümüze taşıyan nadir bölgelerden biri olarak, hem tarihi hem de kültürel değeriyle Türkiye'nin en özel yerlerinden biri olmayı sürdürüyor.
PEKİ, ECEABAT İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Eceabat, adını Osmanlı komutanı Ece Bey’den alıyor. 1354 yılında Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa'nın Rumeli’ye geçişi sırasında Ece Bey’in bölgenin fethinde önemli rol oynadığı biliniyor. Bölgeye yerleşen ve savunmasında görev alan Ece Bey’in adı, zamanla bu topraklarla özdeşleşti. ‘Ece’ ismi, Farsça'da ‘bayındır, mamur yer’ anlamına gelen ‘abat’ kelimesiyle birleşerek ‘Eceabat’ halini aldı.