Uzun zaman önce, yeşil Trakya topraklarında, M.Ö. 7. yüzyılda, Trakların göz alıcı bir yerleşim yeri kurdukları bir şehir vardı. Bu şehrin adı ‘Orestia’ydı. Traklar, bereketli arazileri ve stratejik konumu nedeniyle burayı seçmişlerdi. Orestia, etrafındaki ormanların ve nehirlerin verdiği huzurla, zamanın ötesinde bir yaşam sunuyordu.
Yıllar yılları kovaladı ve Roma İmparatorluğu, Orestia’yı keşfetti. M.S. 2. yüzyılda, İmparator Hadrianus, bu eski şehri yeniden doğurdu. Şehir, onun ismini taşıyan ‘Hadrianopolis’ olarak anılmaya başlandı. Roma döneminin ihtişamını yaşadı; büyük amfi tiyatrolar, ihtişamlı hamamlar ve taş kemerler, şehirde iz bıraktı. Zaman geçti ve Roma İmparatorluğu'nun büyük taşları yerinden oynadı. Hadrianopolis, Bizans İmparatorluğu’nun eline geçti. Şehir, Bizans döneminde de önemini korudu, kalın surlarla çevrildi ve ticaret yollarının kesişim noktası olarak parladı. Bu dönemde, şehir hem askeri hem de ticaret açısından stratejik bir merkez oldu.
Bir gün, Osmanlı İmparatorluğu’nun genç ve cesur askeri güçleri, 1361 yılında Hadrianopolis’e adım attı. Edirne adını verdikleri bu şehir, Osmanlı İmparatorluğu'nun gözdesi oldu ve başkent olarak belirlendi. Şehir, Osmanlı mimarisinin şaheserleriyle süslenmeye başladı. Sultan Murat’ın büyük hükümet konağı, şehirdeki ihtişamı artırdı. Daha sonra, büyük Mimar Sinan, Edirne’yi bir sanat eserine dönüştürdü. 1568-1575 yılları arasında inşa ettiği Selimiye Camii, şehirdeki tüm bakışları üzerine topladı. Bu camii, Osmanlı döneminin en göz alıcı yapısı olarak her daim ihtişamını koruyacaktı.
Edirne’nin köprüleri de birer mühendislik harikasıydı. Meriç Köprüsü, Sinan’ın ustalığıyla inşa edildi ve zamanın getirdiklerine dayandı. Nehirlerin üzerine kurulan bu köprüler, şehri bir araya getiren, zamanla test edilmiş yapılar olarak tarihe kazındı. Ancak zaman, her hikayede olduğu gibi zorluklarla doluydu. Edirne, Kurtuluş Savaşı sırasında acı ve fedakarlıkla dolu günler yaşadı. Şehir, Yunan işgali ve sonrasında Türk direnişinin merkezi haline geldi. Cesur halkı, şehrin tarihini korumak için büyük mücadeleler verdi. Sonunda, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte Edirne, bir kez daha yeniden doğdu.
Cumhuriyet dönemi, şehri modernleştirdi ve eski ile yeninin birleştiği bir köprü kurdu. Yollar genişledi, yeni yapılar yükseldi, ancak tarihi dokusu her daim korundu. Edirne, geçmişin izlerini modern yaşamla harmanlayarak hem eski hem de yeni zamanların izlerini taşıdı. Günümüzde Edirne, tarih ve kültürün büyülü bir karışımını sunan bir şehir olarak parlıyor. Ziyaretçilerini, Selimiye Camii’nin zarafeti, Meriç Köprüsü’nün görkemi ve şehrin geleneksel lezzetleriyle karşılıyor. Edirne, sadece bir şehir değil, tarih boyunca bir efsane; her köşesinde, her taşında, geçmişin ve geleceğin izlerini barındıran bir masal.
PEKİ, EDİRNE’NİN İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Edirne’nin isminin hikayesi, eski Roma İmparatoru Hadrianus'un zamanına kadar uzanıyor. M.S. 1020 yıllarında, Hadrianus bu bölgeyi ziyaret ettiğinde, buranın güzelliği ve stratejik önemini fark etti. İmparator, şehri yeniden inşa etme kararı aldı ve bu yeni şehir için özel bir isim seçti: ‘HadrianaPolis’. Latince’de ‘Hadrianus’un şehri’ anlamına gelen bu isim, şehrin tarihi köklerine işaret ediyordu.
Zamanla, Bizans İmparatorluğu dönemine girildiğinde, şehir ‘Adrinople’ olarak anılmaya başlandı. Bu isim, Hadrianus'un ismini yaşatmakla birlikte dilin değişimiyle de evrim geçirdi. Hadrianopolis'ten Adrinople'e dönüşen bu isim, şehrin Bizans dönemindeki kimliğini yansıtıyordu.
Yüzyıllar sonra, Türkler Anadolu ve Balkanlar’da genişlemeye başladı. 1361 yılında, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk sultanlarından I. Murat, Edirne’yi fethetti. Şehir artık Osmanlı topraklarının bir parçasıydı ve yeni sahipleri bu şehre ‘Edrine’ adını verdiler fakat zamanla bu isim halk arasında ‘Edirne’ olarak yerleşti. Türklerin şehri benimsediği bu isim, Edirne'nin tarihindeki bir dönemin sonunu işaret ediyor.
Bir başka rivayete göre ise bazı köylüler ve tarihçiler, Edirne isminin Bulgarca'daki ‘Odrin’ kelimesinden türediğini söylüyor. ‘Odrin’, Roma döneminin ‘Hadrianopolis’ kelimesinin bir varyasyonu olarak kabul ediliyor.