İzmir'de 1980'li yıllarda, kente sonradan eklenmiş gecekondu bölgelerinde temizlik işlerine bakan eşekler vardı. Bu güzel gözlü cefakâr, sessiz canlar o dik yokuşları yüksünmeden tırmanır, sağrılarındaki küfelere doldurulan çöpleri aşağı taşırlardı. Kolay değildi o yokuşu tırmanmak ve sonra yüzlerce kilo çöple aşağı inmek.

Şimdi o çöpler nasıl taşınıyor bilmiyorum. O tarihlerde 1 metre genişliğindeki o daracık sokaklara çıkabilecek çöp arabası yapılmamıştı henüz. Belediye, eşeklerin sahiplerine bu hizmet karşılığında bir ücret ödüyordu. Yani bu eşekler belediyenin kadrolu elemanlarıydı. 1'nci dereceye indiklerinde de emekli olmayı hak ederlerdi! Emekli ikramiyesi ise ölünceye kadar güzel bir adada ekmek elden su gölden yaşamaktı.

Bu eşekler emekli olduklarında Çeşme denizi açıklarındaki Eşek Adası'nda istirahate gönderildi. O yıllarda Çeşme’de her şey dâhil (HD) turizm akımını başlatan çok lüks bir otel vardı. Altınyunus oteli. Bu otelin açılışına katılan bir gazeteci olarak bilirim, otel kendi teknesi ile her gün atık yemekleri adaya taşır, eşekler yemek kokusunu bir deniz mili öteden alarak adanın sahiline inerdi. Çünkü otel atığı yemekler öyle kuru ekmek, karpuz kabuğu değil, lüks tarife yemeklerdi!

Nereden geldi aklıma bunu yazmak? 

Eşek olmak Osmanlı döneminde sıkıntıydı!

O dönem de eşekler bir amaç uğruna kullanılırdı.

Buna Mekkâre sitemi denilirdi.

Seferberlik dönemlerinde, at, deve, katır, eşek gibi hayvanlar, bir emirle ordu birliklerine dâhil edilirmiş. Hayvanların sahiplerine, bu ordu hizmeti karşılığında, bir para ödenirmiş. Bu işleyişe 'Mekkâre' denirmiş.

***

Mekkâre işleyişinden gülümseten bir fıkra;

Tilkinin biri yel gibi hızla gidiyormuş.

Sansar, ardından merakla, soluk soluğa yetişip sormuş:

-Neden bu kadar telaşlısın tilki dostum, bir şey mi oldu, demiş,

-Sorma demiş tilki. Yeni bir sefer ilan edilmiş.

Yeniçeri ağası 'Mekkare' hazırlıyormuş. Ben buralarda duramam gayrı!

-Sana ne oluyor yahu demiş, sansar. Sen, at değilsin, deve değilsin, katır değilsin…

-Ah ah sen durumu hiç bilmiyorsun, demiş tilki; tozdan dumandan ferman okunmuyor.

Kimin ne dediği, ne yaptığı belli değil. Beni bir yakalarlar ise tilkiliğimi ispat edene kadar, post elden gider.

***

Üzülüyorsun, 'takma' diyorlar.

Kızıyorsun, 'değmez' diyorlar,

Boş veriyorsun 'gamsız' diyorlar.

Konuşuyorsun, 'muhatap olma' diyorlar.

Çekip gidiyorsun, 'mücadele et' diyorlar.

Alttan alıyorsun, 'tepene çıkardın' diyorlar.

Bağırıyorsun, 'sakin ol' diyorlar,

At izinin it izine karıştığı bir dönemden geçiyoruz.

Herkes birbirinin gözünü oymaya bakıyor.

Hiç yere ölenler, yok yere içeri tıkılanlar.

Yaşamları ellerinden alınanlar!

Tozu dumana karışmış bu ülkede insan başına ne geleceğini kestiremiyor.

'Sus' diyorlar, 'Birinin gammazı ile bilinmez bir yerlere gidebilirsin!' 

Öyleyiz yani.