“Sen olsan ne yapardın” adlı programın hastasıyım. İzlerken resmen ağlıyorum.
Tepkisiz ve “bana ne” ci bir toplum olmadığımızı, bazı insanların hala duyarlı ve tepkili olduğunu görebiliyorum o programda.
Kimi zaman kasa başında parası çıkışmayan bir kadına yardım eden diğer kadınlar, kimi zamanda engelli garsona kötü muamele yapan müşteriye tavır koyan insanlar çıkıyor bu programa.
Bazen ben olsam ne yapardım diyorum hep kendime.
Tam da bunları düşünürken İstanbul’daki yeğenim Koray Erdensin’in bana yolladığı biz yazı gözüme çarptı. Tam olmasa da olayı anlatıyordu.
“Sabahları işe giderken, bazı günler Metrobüste mendil satan 6-7 yaşlarında Suriye'li bir çocukla karşılaşıyorum. Belki siz de denk gelmişsinizdir. Yırtık siyah deri ceketli, bereli. Bir durakta biniyor, iki durak sonra iniyor. O arada ne satabilirse artık. İlk defa birkaç ay önce görmüştüm. Türkçe bilmediği için hiç konuşmuyor, kucağınıza mendil bırakıp gidiyor. Para falan almaya çalışmıyor. Bırakıyor ve gidiyor. Sonra mendilleri geri vermek için çabalayanlarla eğleniyor. Nasıl rahatsız olmuştum ilk başta. Acaba tinerci mi, temiz mi pis mi, yanında bıçak mı var ne var, ne yapacağı belli değil, zorla mendil satmaya çalışıyor falan. Bir de dilenciye, hele bir de çocuksa, çocuk istismarına çanak tutmaya girer saptamasıyla para vermeme gibi de bir tavrım vardır. Kızmıştım resmen bacak kadar çocuğa...
Sonradan, birkaç kez daha gördükten sonra çocuğa değil de kendime kızmaya başladım. Önyargılarımdan ve kibrimden ötürü. Çünkü o, benim ona layık gördüğüm bütün negatifliklerden uzaktı… Sadece bir çocuktu aslında. Kıyıya cesedi vuran çocuktan tek farkı hala yaşıyor olmasıydı… Ve çocuğun değişik sayılabilecek bir özelliği var... Sarılıyor, öpüyor… High five yapıyor, parmak güreşi oynuyor seninle. Çok acayip. Ve bunları yaparken 1 gr. samimiyetsizlik görünmüyor gözlerinde. Seviniyor ve sarılı veriyor işte. Para verip mendile gerek yok işareti yapıyorsun elini sallayarak, “biz burada dilenmiyoruz gardaş” bakışı atıyor sana başını sağa eğerek, hadi bendensin gülüşüyle de mendili bırakıyor kucağına. Bir daha sarılıyor. Cana yakın bir çocuk neler yaparsa onları yapıyor… Arkadaş olduk kendisiyle. Artık görünce tanıyor. Uzaktaysa, hatta metrobüsün dışındaysa bile koşup gelip “naber pampa” jesti yapıyor bacağıma vurarak. Gülüşüyoruz, eğleniyoruz denk geldikçe…
Bugünlerde, yani çocukla bu iletişimi sağladıktan sonra diğer insanların bu çocuğa karşı yaklaşımlarını gözlemliyorum. Sinirli bakmalar, terslemeler, mendili yere atmalar… Ben de mi böyle görünüyordum acaba diye üzüldüm. Çünkü inanın dışardan çok çirkin görünüyor. “Aman bir an önce gitsin de yanımdan, milletin içinde ne bu şimdi” hissiyatı insanların yüzlerinden, bakışlarından fışkırıyor adeta.
Anlatmaya çalıştığım hepimiz o kadar kaptırmışız ki kendimizi günlük hayatın rutinine, o çocuğun bizimle iletişim kurmaya çalıştığını göremiyoruz. Kolaylıkla tersliyoruz. O kadar çok kendi derdimize düşmüşüz ki bizimle oynamaya çalışan bir çocuğa bile kızar hale gelmişiz hepimiz. Ve bir çocuğa böyle davranabiliyorsak birbirimize nasıl davranıyoruz farkında olmadan kim bilir.
Niye kızıyoruz peki? Sosyal medyamıza engel olduğu için mi? Paramıza göz koyduğu için mi? Hayır. Çünkü iletişim kurma özürlüyüz, çünkü düşünme özürlüyüz, çünkü benciliz ve maalesef ki empati özürlüyüz…”
Nasıl size yabancı gelmedi değil mi?
Siz hangi gözle bakıyorsunuz bu çocuklara. Kırmızı ışıkta araçta beklerken siz de mi açık olan camı kapatıp ters tarafa bakanlardansınız?