FİN EĞİTİM MODELİNDE ÖĞRETMEN

Güçlü yarınlar, mutlu gelecek ideal eğitim sisteminde gizlidir. Çünkü eğitim bireyin ve toplumun özellikle hem ekonomik, hem sosyal hem de yaşamın her alanında doğrudan etkisi olan en temel unsurdur. O yüzden eğitim, bir ülkenin adeta oksijen kaynağıdır. Peki ideal eğitim modeli nedir, nasıl olmalıdır? Bu sorunun cevabı toplum yapıları birbirinden farklılık gösterdiği için ülkeden ülkeye değişebilmektedir.
Uluslararası öğrenci değerlendirme programının (PISA) 2000 yılından beri uyguladığı testte; öğrencilerin akademik olarak elde ettikleri bilgi ve becerilerin ne kadarını hayata geçirebildikleri, karşılaşılan sorunlarda ne kadarını uygulayabildikleri ölçülmektedir. Bu test sonuçlarında ise her zaman başarılı olan bir ülke var, adı: Finlandiya. Bu hafta eğitimde başarının adı olan “Fin eğitim modelinde öğretmen” boyutunu ele alarak açıklayalım.
Finlandiya’da, öncelikle eğitimin en temel aktörü olan öğretmen kadrosuna herkes katılamıyor. Çünkü eğitim işi bir idealdir, fedakarlıktır ve araştırmaya dayalı yaşam boyu öğrenmedir. Öğretmen olmak isteyenler liseden sonra yapılan üç aşamalı kabul testinde başarılı olmak zorunda. Aksi halde hiçbir şekilde öğretmen olunamamaktadır.
Birinci aşamadaki kitap sınavıyla bilgiyi araştırma, analiz-sentez yapabilme, eleştirel açıdan bilgiyi yorumlama gibi yetenekler test ediliyor. Öncelikle okumayan veya okusa bile okuduğunu anlamayan öğretmenlerin bulunduğu bir eğitim sisteminde başarıdan söz etmek mümkün değildir. O yüzden sürekli okuyan, araştıran, öğrenen ve öğreten bir misyona sahip idealist eğitimciler yetiştirilmelidir. Üniversite sıralarından sonra eline yeni, tek kitap dahi almadan, okumadan emekli olan bir zihniyete emanet edilen yeni nesillerle güçlü yarınlardan nasıl bahsedilebilir?
Çağımızın önemli hastalıklarından biri de kişilik bozukluklarıdır. Böyle olunca öğretmen adayları için yapılacak kişilik testleri büyük önem taşımaktadır. İşte ikinci aşamadaki mülakat sınavında ise, adayların kişilik ve karakter yapısı bakımından öğretmenlik mesleğine uygun olup olmadığı analiz ediliyor. Bir kişinin akademik donanımı yeterli hatta üst düzeyde olabilir. Fakat o kişide herhangi bir kişilik bozukluğu var ise ülkenin geleceği o kişilere emanet edilemez. Çünkü ameliyat yapan doktorun hatası bir kişinin hayatını olumsuz etkilerken, bir öğretmenin hatası bir sınıfı yani bir nesli etkilemektedir.
Mevlana’nın dediği gibi “ne kadar bilirsen bil, senin bildiğin karşının anladığı kadardır”. Bilgi sahibi olmak elbette çok önemli ama öğretmen olabilmek için yeterli bir özellik değildir. Bununla birlikte üçüncü aşamada ise adaylardan örnek bir ders anlatması veya grup tartışmasını yönetmesi istenerek sosyal yönü, konuşma, sunum, iletişim ve yönetim yetenekleri ölçülmektedir. Etkin bir iletişime sahip olmayan kişilerin öğretmenlik payesi ise taçlandırılması; cümle kuramayan, ifade edemeyen nesillerden başka bir sonuç doğurmayacaktır.
Tüm bu aşamaların sonunda öğretmenlik için müracaat edenlerin ancak %10’u öğretmen yetiştirme lisans programına kabul edilmektedir. Ve kabul edilen bu kişiler lisans mezuniyetinden sonra öğretmen olabilmek için, kendi uzmanlık alanlarında tezli yüksek lisansı da bitirmek zorunda. Bu şekilde araştırmacı ve sorgulayan bir bakış açısına sahip, yaşam boyu öğrenen ve öğreten bir eğitim kadrosu oluşturulmaktadır. NLP tekniklerine hakim öğretmenler, öğrencilerine bu teknikleri kullanarak eğitim vermektedirler.
Toplumda “hiçbir şey olamadı, en azından öğretmen olsun” gibi bir düşünce yok. Çünkü öğretmenlerin ülkedeki itibarı üst düzeyde olmakla birlikte toplumun neredeyse tamamı (%90-95’i) öğretmenlere güvenmektedir. Öğretmenlerde başarılı-başarısız ayrımı yapılmamakta, sadece belli alanlarda yetersiz olan öğretmenlere gelişimleri için çeşitli fırsatlar sunulmaktadır. Başarısızlığın olmadığı yerde başarının olamayacağı düşüncesiyle kişiye özel eğitimler uygulanmaktadır.
Haftaya Fin eğitim modelinde öğrenci…