Gümüşhane, tarih sahnesinde birçok medeniyetin izlerini taşıyan, zengin ve karmaşık bir geçmişe sahip bir bölge olarak karşımıza çıkıyor. Bizer ve Muşkilerin yaşadığı Skidides ile batıda Pariyadres dağları arasında, güneyde ise Satala ovası ile çevrili olan bu topraklar, adeta bir kavimler mozaiği. Tarih boyunca birçok uygarlığın gözdesi haline geldi ve pek çok önemli olayın merkezi oldu. M.Ö. 3000-2000 yılları arasına tarihlenen ilk Tunç Çağı buluntuları, Gümüşhane’nin tarihi önemini gösteren ilk işaretler. Bu dönemde, bölgedeki yer altı zenginlikleri, insanları buraya çeken en büyük faktör oldu. Gümüşhane, sahip olduğu gümüş yatakları ile Asur kolonisi döneminde büyük bir ekonomik potansiyele sahipti ancak bu yoğun çıkarım süreçleri, zamanla madenlerin zenginliğini yitirmesine yol açtı ve eski çıkarım izleri neredeyse silindi.
Hititler döneminde Gümüşhane, Azzi ve Hayaşa ülkeleri olarak biliniyordu. Hititler, ticarette gümüşü değer ölçüsü olarak kullanıyor, bu metalin zenginliğinden faydalanıyordu fakat zamanla bölgeye gelen Frigler ve Kaşkarların saldırıları, Hitit İmparatorluğu’nun zayıflamasına neden oldu. Bu zayıflamadan faydalanan Urartular, M.Ö. 860’larda bölgeyi ele geçirdi. Ege adalarında ticaretle uğraşan Argonotlar da ‘konuk kabul etmeyen hırçın deniz’ olarak adlandırdıkları Karadeniz’in madenleriyle ünlü kıyısına koloniler kurarak Gümüşhane’nin maden zenginliklerine erişti. M.Ö. 560’lı yıllarda Medler, Gümüşhane yöresini ele geçirdi ama bu dönemin uzun sürmemesi üzerine Ahamemiş sülalesinden II. Kiros’un başkaldırısıyla Med İmparatorluğu yıkıldı ve M.Ö. 550 yılında Pers Krallığı kuruldu. Gümüşhane, bu yeni krallığın sınırları içinde yer aldı ve yılda 300 gümüş tahsilatı yapmakla yükümlü oldu. Persler, Yunanlılarla yaptıkları savaşlarda bölge insanını da kullanarak Gümüşhane’yi stratejik bir askeri üs haline getirdi. M.Ö. 350’lerde Pers İmparatorluğu zayıflamaya başladı. Bu zayıflıktan yararlanan Makedonya Kralı Büyük İskender, bölgeyi fethetmeye çalıştı ancak orduları Gümüşhane’ye kadar ulaşamadı. İskender’in ardından Gümüşhane, birçok kez el değiştirdi. Büyük İskender’in generallerinden Flikos, burada gümüş madenleri buldu ve bölgeye önem vermeye başladı.
Sonraki dönemde, Ege adalarının tiranı Mitridates Ktistes, İris (Yeşilırmak) ve Lykos (Kelkit) havzasına kadar uzanan toprakları ele geçirdi. Pontos Krallığı, zenginliğini korumak için yüzlerce kale inşa etti. Zamanla iç karışıklıklar ve Romalılarla yapılan savaşlar sonucu Pontos Krallığı sarsıldı ve Gümüşhane dağlarına çekilmek zorunda kaldı. Roma hakimiyeti, M.Ö. 20’de başladı ve M.S. 395’e kadar sürdü. Bu dönemde Gümüşhane, İpek Yolu üzerinde önemli bir durak haline geldi. Kavimler göçü ile Roma İmparatorluğu ikiye bölündüğünde, Gümüşhane Doğu Roma (Bizans) sınırları içinde kaldı. Bizans İmparatorluğu döneminde, bölge Hazarlarla askeri işbirliği yaparak önemli bir rol üstlendi. Kral Jüstinyen zamanında Keçi Kale Kalesi restore edildi. 7. ve 8. yüzyıllarda, Gümüşhane birkaç kez el değiştirdi. Halife Hz. Ömer zamanında (634-644) Erzincan ve Erzurum’un Arapların eline geçmesiyle Gümüşhane de bu egemenliği tanıdı. 1016’da Türkler, Çağrı Bey’in Anadolu’ya yaptığı ilk akınla bölgeye yerleşti.
1071 Malazgirt Savaşı sonrası Gümüşhane, Selçuklu egemenliğine geçti. 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet, Trabzon Rum İmparatorluğu’na son verince Gümüşhane de Osmanlı topraklarına katıldı. 1467’de Akkoyunluların hakimiyeti altına girdi ama bu durum 1473’te Otlukbeli Savaşı ile sona erdi. Yavuz Sultan Selim, 1514’te Gümüşhane’yi kesin olarak Osmanlı topraklarına kattı. Kanuni Sultan Süleyman, İran Seferi sırasında Harşit Vadisi’nden geçerken gümüş madeninin bulunduğu eski Gümüşhane’nin imar edilmesini emretti. Böylece buraya 50 ev ve Süleymaniye Camii inşa edildi. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ile Gümüşhane, 7 Temmuz 1916’da Rusların işgaline uğradı. Bu işgal, bölgedeki yaşamı alt üst etti. Ruslar 16 Temmuz’da Bayburt’u aldıktan sonra 19 Temmuz’da Gümüşhane’ye girdiler. Bölge halkı, bu işgaller ve özellikle Ermeni zulmü altında büyük acılar çekti. Rusya’daki Bolşevik ihtilali ve iç karışıklıklar, 18 Aralık 1917’de Erzincan mütarekesinin imzalanmasına yol açtı ve Rus ordusu geri çekilmeye karar verdi fakat bu, Ermenilerin katliamlarına son vermedi. Müteakip dönemde tekrar savaşlar başladı ve Torul, Gümüşhane ve Kelkit, 1918’de Rus işgalinden kurtarıldı. Osmanlı hakimiyetinin ilk zamanlarında Erzurum eyaletine bağlı olan Gümüşhane, sonraları Trabzon’a bağlandı. Cumhuriyet’in ilanından sonra 1925 yılında il oldu. Gümüşhane, yüzyıllar boyunca yaşadığı olaylarla ve her bir taşında barındırdığı hikayelerle zenginleşti. Bugün, geçmişin izlerini taşıyan bir şehir olarak tarihseverler için önemli bir durak olmaya devam ediyor.
PEKİ, GÜMÜŞHANE İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Gümüşhane, adı gümüş madenlerinden geliyor. Türkçe ‘gümüş’ ve Farsça ‘hane’ kelimesinin birleşimiyle oluşuyor. Bizans döneminde bu bölge Haldia olarak biliniyordu. 17. yüzyıldan itibaren Osmanlı kaynaklarında Gümüşhane ismi kullanılmaya başlandı. 1850'lerde Helen Revivalizmi'nin etkisiyle eğitimli Rumlar şehre Yunanca ‘gümüş kenti’ anlamına gelen Argyropolis adını verdi ve yabancı seyyahlar da bu ismi yaygın olarak kullandı. Cumhuriyet döneminde de şehre Osmanlı kaynaklarında geçen haliyle Gümüşhane ismi verildi.