Klima ile iklimlendirmenin yoğun kullanıldığı Antalya'da yaşadığımız iç ortamları havalandırmamız gerektiğini sıklıkla dile getirdik. Covid 19 salgını ile iç ortamlarda havalandırma yapmanın ne kadar önemli olduğunu gördük. Zamanında havalandırma temelli önlemleri almış olsaydık belki de bugün kapalı ortamlarda bulaş riskini azaltmış olacaktık. Özellikle okullarımızda yapılacak havalandırma ile iç ortam hava kalitesinin sağlanması sadece pandemi döneminde değil hem öğrencilerin başarısı hem de hastalık risklerini azaltmak açısından her zaman gerekli olduğunu her fırsatta dile getirdik.
****
Havalandırmada olduğu gibi, kullandığımız suyun depolanması ve kullanılmasında da birtakım önlemler şart. Gerek bina altındaki su depolarında, gerek gün ısı tesisatındaki su depolarında, gerekse kullandığımız evsel su arıtma sistemlerinde de dikkatli olmamız gereken önemli hususlar var. Endüstrinin gelişmesi, artan tarımsal faaliyetler ve büyüyen şehirler ile birlikte içme sularında da istenmeyen birtakım kirliliklerin oluşmaya başladığı yadsınamaz bir gerçek. Her ne kadar Antalya'mızda şebeke suyu kalitesi iyi olsa da, su musluklarımıza ulaşmadan önce çeşitli ortamlarda depolanıyor ve son kullanıma ulaşmadan önce de bazı kullanıcılar tarafından evsel bireysel su arıtma cihazlarında şartlandırılabiliyor. Bu konuda kritik soruları şu şekilde sıralayabiliriz: Suların binalarda depolandığı yerlerin hijyeninden emin miyiz? Kullandığımızı evsel su arıtma cihazlarıuluslararası kalitede ve gıda sertifikalı birinci sınıf cihazlar mı?
****
İlk sorumuzdan başlamak gerekirse, binaları incelediğimizde su depoları genellikle hidrofora bağlı şekilde binaların bodrum katında bulunmakta. Genellikle betonarme veya paslanmaz çelikten yapılan bu depolar müdahale ve temizleme kapakları ile bulunduğu ortamda havaya açık. Hava içerisindeki mikroorganizmalar su deposuna girer ve uygun şartları bulursa üreyebileceği gibi ayrıca şebekeden gelen suyun içerisindeki kaba partiküller, çamur ve kum gibi maddelerde deponun kirlenmesine neden olabilmekte. Ayrıca eğer su durgun halde uzun süre kalırsa yosunlanabileceği gibi yine zararlı bakterilerin oluşmasına da neden olabilmekte. Birçok su deposunda bu nedenlerle bakteri ve mikrop ürediğini gözlemlemekteyiz ki; bu da kullanıcı için birçok sağlık riski oluşturmakta. Günümüzde bu sular her ne kadar içme suyu olarak kullanılmasa bile diş fırçalama, el-yüz yıkama gibi vücutla olan birçok teması nedeniyle riskli olabilmektedir.
Bu riskleri yok etmek için dikkat edilmesi gereken hususlar mevcut. Öncelikle su deposu üzerindeki katta tuvalet, mutfak, banyo gibi ıslak hacimler kesinlikle olmamalı. Zira buralardan olacak bir sızıntı bile deponun doğrudan kirlenmesine sebep olacaktır. Kullanım suyu depoları betonarme ise mutlaka içerisi hijyen kurallarına uygun şekilde seramik kaplanmalı ve anti bakteriyel derz malzemeleri ile kaçağa izin verilmemelidir. Su kaçağı ya da dışarıdan su girişini engellemek için depoların iç yüzeyi sıhhi yönetmeliklere uygun membran veya sürme izolasyon malzemeler ile muhakkak yalıtılmalıdır. Depo eğer betonarme olmayacak ise galvaniz kaplanmış sac kesinlikle kullanılmamalı, mutlaka paslanmaz çelik tercih edilmelidir. Sudaki mikroorganizmaların bertaraf edilmesi için depo içerisine klor veren otomatik dozaj pompalarının konması da önemlidir. Klorlamanın mümkün olduğunca bu şekilde otomatik yapılması yani insan faktöründen arındırılması hem klor tüketim maliyeti açısından hem de fazla ya da eksik klorun insan sağlığını etkilememesi açısından büyük önem arz etmektedir. Depolarla ilgili olarak gördüğümüz en yaygın kullanım hatası; deponun hidrofor bağlantısının kesilmesidir. Depo hidrofor ile doğrudan bağlantılı olmalıdır. Aksi taktirde depoda kullanılmayarak uzun süre duran suyun kirlenmesi ve bakteri üremesi, hatta çamurlaşması söz konusudur. Herhangi bir su kesintisinde depodaki bu suyun kullanılması tehlikeli sonuçlar doğurabilmektedir. Su deposu mekanik donanımının bulunduğu alanlar genellikle rutubetli olduğundan bu hacimlerin mekanik ya da doğal olarak havalandırılması da muhakkak sağlanmalıdır.
****
Binalarımızda suyun depo halde bulunduğu ikinci önemli yer ise günısı olarak da adlandırdığımız güneş enerjili sıcak su sistemleri. Akdeniz Bölgesi'nde yaygın olarak açık sistem güneş enerji sistemleri kullanılıyor. Yani su kolektörlerin içinden geçip ısındıktan sonra sıcak su tankına dolup daha sonra kullanıma gönderilmekte. Dolayısıyla açık sistem güneş enerji sistemlerinde bakımların aksamadan yapılması gerekiyor. Genellikle yıllık bakımlara önem verilmiyor, sadece arıza olunca bakım yaptırılıyor. Bakımsız bir sistem sağlığımıza zarar verebileceği gibi kireçlenen borularda da tıkanma olabiliyor ve dolayısıyla verim düşüyor. Burada da dikkat edilmesi gereken önemli husus bakteri kaynaklı zatürree türü olan Lejyoner hastalığı. Bina tesisatlarında uygun koşullar oluşursa bu bakteriler çok hızlı çoğalabilmekte ve hayati risk oluşturabilmektedir. Özellikle günısıların bina dışında bulunan plastik veya metal su depoları, uzun süre kullanılmayan borular, duş başlıkları, nemlendiriciler ve fıskiyeler, bakterin çoğalma yeri olarak görülmekte. Lejiyonella büyümesi için en uygun sıcaklık aralığı güneş enerji sistemlerinde de sıklıkla oluşan 20-45°C aralığı. Güneş enerji sistemlerinde hatalı tasarım ve uygulamalar riski arttırdığı gibi bakım eksikliği ve uygun olmayan işletme koşulları da bakterinin gelişmesi ve çoğalması için uygun zemini yaratabilmekte, özellikle suyun durgun kalması riski daha da arttırmakta. En büyük risk suyun ılık olması ve kullanımın kesintili olması durumudur. Bakterinin 60°C sıcaklıkta ömrü dakikalar mertebesine inmekte, 70°C sıcaklıkta ise tamamen ölmekte. Hastalık riskinin sıcak iklimlerde daha fazla olduğu da bilinmekte. Bu nedenle sıcak iklime sahip Antalya'da günısı depolarının hijyenik bakımı daha da büyük önem taşıyor. Lejyonerya riskini azaltmak için günısıların en az yılda bir bakımları yapılmalı. Dezenfeksiyon için klorlama, ozonlama, ultroviyole gibi uygulamalar olsa da en verimli yöntem periyodik olarak sistemi çok yüksek sıcaklıktaki su ile temizlemek olarak bilinmektedir.
****
Sorduğumuz ikinci önemli sorunun cevabına gelelim. Birçoğumuz artık evsel su arıtma cihazı kullanıyoruz. 90'lı yılların ortalarında başlayan su arıtma cihazları pazarı 2000'li yıllarla beraber hızlandı. Sektörün gelişmesi ile uluslararası kalitede ve gıda sertifikalı birinci sınıf su arıtma sistemleri olduğu gibi maalesef bu cihazların belgesiz imalatları da arttı. Dikkat edilmesi gereken en önemli faktör ürünün belli sertifikalara sahip olup olmadığının bilinmesi hususudur. Ürün, polimer esaslı olduğundan, ürünün içinde bulunan parçalarda kanserojen maddelerin olup olmadığını belgeleyen uluslararası gıda sertifikası veren ve bütün dünyada kabul gören belgeler ile CE belgesi gibi kurumlardan alınmış sertifikalara sahip olması ürün kullanıcıları için son derece önemlidir. Su arıtma cihazlarının bakımları da kullanıcı sağlığı açısından son derece önemlidir. Bu nedenle filtre değişimlerinde yine sertifikalı ürünler tercih edilmeli. Zamanında değişmediğinde mikrop, mantar, bakteri üreyerek suya geçebilir ve insan sağlığına zarar verebilmektedir.
****
Evet, yazının başlığında da belirttiğim üzere yıllardır her fırsatta konuşsak da havalandırma bilincini yerleştiremedik ve özellikle kalabalık yaşam hacimlerinde havamızı koruyamadık, iç ortam hava kalitesini temin edemedik. Şimdi diyoruz ki binalarımızda kullandığımız suyumuzun hijyenine dikkat! Bir çoğumuz binamızda bir su deposu olduğunu, su deposunun hangi şartlarda bulunduğunu bilmiyor olabiliriz. Ya da evsel su arıtma cihazımız vardır ancak herhangi bir sertifikaya sahip midir ya da bakımı gerekli midir bilemeyebiliriz. Önerimiz özellikle evsel su arıtma cihazı tercihinde muhakkak gıda sertifikalı cihazları tercih etmemiz ve özellikle bakımlarına titizlik göstermemizdir. Binalarımızdaki su depoları da sağlık açısından yılda en az bir defa mühendislik hizmeti veren bir firma tarafından mutlaka gözden geçirilmeli ve gerekli ise hijyenik bakımları yaptırılmalıdır.
MMO Antalya Şube Başkanı Prof. Dr. İbrahim ATMACA