Cesur insanların ve hızlı atların şehri… Burdur Gölhisar’daki Kibyra antik kenti böyle anılıyor. Gladyatörleri de eklemek lazım buna. Burdur Müzesi’nde sergilenen dünyanın en uzun gladyatör frizi Kibyra’dan getirildi. Antik Anadolu coğrafyasında kuzeyde Frigya, kuzeybatıda Lidya, güneyde Likya, doğuda Pisidya ve batıda Karya bölgeleri ile çevrelenen Kibyra, bu kültürlerin kesişme noktası, yol ağzıdır. Antik çağlarda demircilik, dericilik, seramik, cam, ilaç ve at yetiştiriciliğiyle ünlü olan kentin halkı savaşçı kimlikleriyle de tanınıyorlardı. Birbirinden derin yarlarla ayrılan 3 tepe üzerinde kurulu Kibyra’da 2006’da başlatılan kazı çalışmaları, 2010’dan itibaren Şükrü Özüdoğru başkanlığındaki ekip tarafından sürdürülüyor. Kibyra’nın kurulduğu tepelerin üzerinde yükselen yaylalarda at yetiştiriliyor, ormanlarından kereste sağlanıyor ve taş ocakları işletiliyordu. Bu yaylaların etrafı ve kent merkezine doğru inen etekleri antik tarım terasları, çiftlik yerleşimleri ve antik köylerle kaplıdır.

Emperyalizme karşı birlik

Neolitik, kalkolitik ve tunç çağları boyunca yerleşim gören höyükler ile Erken Demir çağındaki göl kıyısı yerleşimlerine ev sahipliği yapan Gölhisar Ovası, Kibyra’nın öncülü olarak görülen Göl Adası ve Uylupınar yerleşimlerinin de adresi. MÖ 6. yüzyıldan itibaren bölgenin, burada yaşayan Kaballardan köklenen Kabalia ya da Kabalis olarak adlandırıldığı biliniyor. Bölgeye MÖ 5-4. yüzyıl aralığında, Termessos civarından ya da Milyas’tan Solym dilini konuşan Pisidia kökenli halkların göç ettiği ve yerli halkla karışarak Kibyra’yı kurdukları söyleniyor. Kibyra’da Lidce, Solymce, Pisidce ve Helence olmak üzere dört farklı dilin konuşulduğu da kaynaklarda geçiyor. Helenistik dönemden itibaren Kibyratis diye anılmaya başlanan bölge, Roma çağında askeri ve ekonomik gücüyle öne çıktı. Kente ilişkin kesin bilgiler MÖ 2. yüzyıldan itibaren başlıyor. Antik kaynaklar, Kibyra’nın bu dönemde ‘tyrannos’ denilen yerel şefler tarafından yönetildiğini söylüyor. Bu yerel oligarşi Kibyra’yı bölgenin lider kenti ve siyasal merkezi haline getirdi. Dört kent arasında, Kibyra’nın başını çektiği bir siyasal birlik kuruldu. Üyelerin güçlerine göre oy hakkına sahip olduğu bu birlikte, Kibyra dışında Boubon (İbecik), Balboura (Altınyayla) ve Oinoanda (Seki) kentleri yer alıyordu. Bu birlik Seleukos Kralı III. Antiokhos ve Roma’nın emperyalist, yayılmacı politikalarına karşı kurulmuştu.  Kabalia Tetrapolisi, MÖ 82 yılında, Akdeniz kıyılarındaki korsanlara karşı harekete geçen komutan Murena tarafından feshedildi.

Deprem bir kenti böyle bitirdi

İlk Roma imparatoru Augustus döneminden itibaren Kibyra, giderek varsıllaştı, gücüne güç kattı. Antik coğrafyacı Strabon’un söylediğine göre,  kent, Augustus döneminde “30 bin asker ve 2 bin süvari” sağlayabiliyordu. Bu dönemde Anadolu’daki kentler ‘conventus’ denilen 9 hukuk bölgesine ayrıldı. Kibyra bu dönemde, Laodikeia, Hierapolis, Kolossai, Adada, Sebastopolis gibi önemli şehirler başta olmak üzere, 25 kentin bir araya getirildiği conventusun merkezi oldu. Arkeolojik, epigrafik ve nümismatik bulgular, Kibyra’nın gelişimini ve varsıl yaşamını MS 3. yüzyıl ortalarına kadar kesintisiz, sonrasında ise giderek zayıflayan bir biçimde sürdürdüğünü gösteriyor. MS 417 depremi ise Doğu Roma (Bizans) dönemine geçişin başlangıcı sayılabilir. Bu deprem sonrası mimari peyzaj büyük oranda değişti, kent küçülmeye başladı ve surla çevrildi.

Medusa’nın taşa çeviren gözleri

Kentin bugün görülebilen mimari kalıntılarının büyük bölümü Roma çağına aittir.  Kentin girişinde yer alan 11 bin seyirci kapasiteli stadion bugün sessiz, ama 2 bin yıl önce gladyatörlerin, hızla koşan atların, izleyicilerin heyecanı yankılanıyordu bu alanda. Tepeye tırmandıkça, bazilika, yuvarlak planlı çeşme, agora, sütunlu cadde, tapınak, hamam, tiyatro, Olympeion Odeionu (konser salonu), kaisarion gibi yapılar sizi bekliyor. Sadece konser salonu olarak değil, meclis binası ve mahkeme olarak da kullanıldığı düşünülen odeon, ortasındaki Medusa mozaiğiyle benzersiz. Orkestra bölümünü tümden kaplayan, kırmızı, yeşil, beyaz mermerlerden yapılmış, yılanlardan oluşan saçları ve insanları taşa çeviren bakışlarıyla Medusa, salonun neresinde durursanız durun sizi izliyor. Ona göre!