Ramazan ayı insan yaşamı için sadece maddi şeylerin yeterli olmadığının bir ispatı mahiyetini taşımaktadır. Manevi ihtiyaçlarında insan için vazgeçilmez olduğunun bir göstergesidir. Normal zamanda hep almak, hep tüketmek için mücadele eden insanlar, bu ayda hep verme ve tüketime gem vurma yarışı içindedirler. Tahmin edilenin aksine ayrı bir dünyaya, eşsiz bir ruh haline bürünmektedirler.
Her yeri saran huzur atmosferi tüm kötülüklere adeta bir reçete, bir ilaç hükmünü almaktadır. İnsanlar arası hoşgörünün tavan yaptığı bu dönemde empati duyguları da ön plana çıkarak karşılıklı iletişim ve etkileşimin olumlu yönde geliştiği bir süreç yaşanmaktadır.
Günlük yaşamda birlikte aynı sofraya oturma fırsatı bulamayan aile, komşu, tüm eş ve dostlar iftar sofralarında bir gün orada bir gün burada ortak bir gaye için kaşıklarını çorba ile buluşturmaktadırlar. Bu ve benzeri vesilelerle sosyalleşmenin de zirveye çıktığı bu ayda sadece iftar değil muhabbet sofraları taçlanmaktadır.
Merhamet duygularının yeşerdiği, sadakaların bire bin bereketlendiği, tüm kötülüklerin temizlendiği bir dünyanın havasını teneffüs eden yeni nesiller için sanal değil gerçek bir huzura ulaşma yolunda müthiş bir fırsattır, Ramazan. Lakin, fırsat değerlendirilebilirse fırsat anlamı taşır. Aksi halde buhar misali elden uçup gittikten sonra hiçbir anlam taşımaz.
Sevgilerin sel olup aktığı, zengin yoksul ayrımının kalktığı, masum gözlerin umutla yarınlara baktığı bir ayda insan daha ne ister, değil mi? İstenecek o kadar çok şey var ki, belki ilk sırada olması gereken bir ay değil bir ömür Ramazan havasını yaşamak ve yaşatabilmek olmalı. Eğer günümüzde de öyle olsaydı şayet; insanlar arasında insanlık açısından bu kadar fark olur muydu? Diri diri kara toprağa gömülen insanlığın mesulünü acaba hiç düşündük mü?
İnsanlığın maddi güçle eşdeğer görüldüğü bir dünyada manevi yarıştan bahsetmek suyu ateşe vermeye çalışmak gibi olsa gerek. Aslında o kadar zor olmasa gerek, çünkü bugün bu güzelliklerden bahsedebiliyorsak demek ki hala yeterli kaynağa, yeterli güce sahibiz demektir. Tek yapılması gereken bıkmadan, usanmadan insanlığa doğru kürek çekmeye devam etmek. Ne zaman ki kürek çekmeyi bırakır isek işte o zaman okyanusta alabora olmanın vakti çoktan gelmiştir.
O halde bugünleri ganimet bilip tekrar küreklere sarılmalı, hep birlikte gerçek insanlığı yaşatmak için yakıt depolamalıyız. Deposu boş bir aracın menzili de boştur. Menzili boş bir araç ise ister var olsun, ister yok olsun ne fark eder? Varlığı ile ışık saçmayan mumdan, gönlü aç sinelere girmeyen kalpten, güzel kelam sarf etmeyen dilden kime ne fayda var? Sadece olmak değil olması gerektiği gibi olmanın gayesini gütmeli, bu ay değil her ay Ramazan gibi yaşamalı. Gözler hep güzele bakmalı, diller hep güzeli söylemeli, kulaklar hep güzeli işitmeli, eller hep güzel işlemeli, ayaklar hep güzele gitmeli…
HOŞ GELDİN YA RAMAZAN
Sevgilerin sel olup aktığı
Zengin yoksul ayrımının kalktığı
Masum gözlerin yarınlara umutla baktığı
Hoş geldin ya Ramazan…
Tüm kötülüklerin temizlendiği
Merhamet duygularının yeşerdiği
Sadakalarının bire bin bereketlendiği
Hoş geldin ya Ramazan…
Aç gönüllere şifa olan
Kimsesizlere sıcak yuva kuran
İnsanlık, Onunla yaşam bulan
Hoş geldin ya Ramazan…