M.Ö. 4000’lerde, insanlar Doğu Anadolu’nun bereketli toprakları Iğdır’a yerleşmeye başladı. İlk yerleşik halk, bu topraklarda tarım ve hayvancılıkla uğraştı. Sonra, Urartu Krallığı bu topraklara adım attı. Zamanla, savaşçıları ve çiftçileriyle birlikte Iğdır, güçlü bir kale haline geldi. Zaman içinde Medler ve Persler bölgeyi sarmaladı. İpek Yolu’nun güzellikleri, buradan geçerken eski medeniyetleri birbirine bağlıyordu ancak bu barış döneminin ardından savaşlar patlak verdi. Önce Roma’nın, nihayetinde de imparatorluğun bölünmesiyle Bizans’ın gölgesi bu topraklara düştü.
Cumhuriyet Dönemi Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Iğdır, yeni bir kimlik kazandı. 1923’te ilçe, 1991’de ise il oldu. Her yeni gün, modernleşmenin adımlarını atan bir şehir haline geldi. Tarım ve hayvancılıkla beslenen halk, umut dolu bir geleceğe yelken açtı. Bugün, Iğdır, geçmişin izleriyle dolu bir şehir. Tarih, hala sokaklarında yürüyen bir yol arkadaşı gibi. Dağlar efsanelerle süslenirken pazarlar, eski geleneklerle canlanıyor. İnsanlar, kültürel zenginliklerle dolu bir hayat sürerken doğanın sunduğu güzellikler içinde kayboluyor.
PEKİ, IĞDIR İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Iğdır, Oğuz Han’ın soyundan gelen İç Oğuzlar’ın Üçoklar kolunun yerleştiği bir bölge. Şehre ismini veren İğdir Bey, Oğuz Han’ın altı oğlundan biri olan Deniz Han’ın en büyük oğluydu. Iğdır kelimesi, iyi, büyük, ulu, ünlü ve sahip anlamlarına geliyor. Yöre halkı genellikle bu ismi ‘İydir’ olarak telaffuz ediyor. Ermenice’de ‘Իգդիր’ (Igdir), Kürtçe’de ‘Îdir’ ve Azerice’de ise ‘İğdir’ şeklinde geçer. Bu çok dilliliği, bölgenin kültürel zenginliğini de yansıtıyor.