İnanç ve iyilik!

Bir ateist, yani dinsiz olan, hatta tanrının gelişmeyi engellediğini savunan yazılar yazan Nietzsche’nin dönüşümü, şehri dolaşırken bir faytoncunun atını kırbaçladığını görmesi ile başlar. At o kadar yorgundur ki kırbaç darbelerine tepki veremez halde yere çökmüştür. Nietzsche, koşarak atın yanına gider, boynuna sarılır, ağlayarak ata bir şeyler söyler, bilincini yitirir ve bayılır. Bayılmadan önce ata ‘Anne, senden özür dilerim’ veya ‘Anne, ben bir aptalım’ dediği rivayet edilir. Bu olaydan sonra tam on yıl kimseyle konuşmaz, dengesiz davranışları artar, akıl hastanesine yatırılır ama asla eskisi gibi olamaz.

Yazar Milan Kundera ‘Var olmanın Dayanılmaz Hafifliği’ adlı kitabında Nietzsche'nin yaşadığı bu olayı şöyle değerlendirir.

‘Gerçek insan iyiliği, ancak karşısındaki güçsüz bir yaratıksa bütün saflığıyla özgürce ortaya çıkabilir. İnsan soyunun gerçek ahlaki sınavı, temel sınavı onun merhametine bırakılmış olanlara davranışlarında gizlidir: Ve işte bu açıdan insan soyu temel bir yenilgi yaşamıştır. O kadar temel bir yenilgi ki, bütün öteki yenilgiler kaynağını bundan almaktadır.’

Dostoyevski benzer bir olayı Suç ve Ceza adlı romanın kahramanı  Raskolnikov'un uykularını kaçıran en büyük kâbusu olarak bir çocuğun çaresizliğiyle anlatır. Raskolnikov küçük bir çocuktur. Bir arabacı yorgun yürüyemeyecek haldeki atını; hiç acımadan, çekemeyeceği kadar insanla dolu arabayı çekmesi için kırbaçlar ve yanındakiler de onunla birlikte ellerine geçen her şeyle ata vururlar. Küçük bir çocuk olan Raskolnikov ata sarılır, ağlar yardım ister ama kimse ona yardım etmez. En sonunda arabacı herkesin gözü önünde atı vahşice öldürür. Yaptığından kendisi ve onunla birlikte olanlar büyük keyif alırlar.

Nietzsche ve Dostoyevski, insanların anlam veremedikleri merhametsizliği karşısında çaresiz kalıp, insanlardan uzak durmayı tercih etmişler.

Goethe bu çaresizliği şöyle tanımlar:

Dünya Hassas Kalpler İçin Bir Cehennemdir!”

***

Dünya yıldızlarının yarıştığı Wimbledon Tenis Turnuvasının ilk zenci şampiyonu Arthur Ashe kan naklinden kaptığı AIDS'den dolayı ölüm döşeğindeydi. Bu başarısından dolayı dünyanın dört bir köşesindeki hayranlarından mektuplar yağmaktaydı. Bunlardan biri şöyle soruyordu:

-Tanrı böylesine kötü bir hastalık için neden seni seçti?
Arthur Ashe, bu mektuba şu cevap verdi:
-Tüm dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar. 5 milyonu tenis oynamayı öğrenir. 500 bini profesyonel tenisçi olur, 50 bini yarışmalara girer, 5 bini büyük turnuvalara erişir, 50'si Wimbledon'a kadar gelir, 4'ü yarı finale, 2'si finale kalır. Elimde şampiyonluk kupasını tutarken Tanrı'ya 'Neden ben?' diye hiç sormadım. Şimdi sancı çekerken, ona nasıl 'Niye ben' derim?’
Mutluluk insanı tatlı yapar.

Başarı ışıltılı.

Zorluklar güçlü.

Hüzün insanı insan yapar.

Yenilgi mütevazı.

Tanrı'ya asla 'Neden ben?' diye sormayın.

Ne olacaksa zaten olur.