Antalya bir süredir işçi çıkartan belediyeleri konuşuyor. Muratpaşa Belediyesi 34, Konyaaltı Belediyesi de 90 civarında emekçinin işine son verdi. Muratpaşa ‘Kod 46’, Konyaaltı ise ‘Kod 22’ uyguladı. Kod 46, ‘işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık’ gibi iddiaları içeriyor ve hiçbir tazminat alamadığı gibi, başka bir işyerinde de artık çalışamıyor. Mimlenmiş oluyor yani. Kod 22’de ise işten çıkarılan emekçi işsizlik maaşına hak kazanamıyor. Durumun bu boyutunu öncelikle ortaya koyalım. İşten çıkarmaların bununla sınırlı kalmayacağı, özellikle Konyaaltı Belediyesi’nde devam edeceği de konuşuluyor. Bunu da ekleyelim. Emek örgütleri, sendikalar, siyaset, demokrasi güçleri sessiz. Özellikle sendikaların sessizliği hayra alamet değil. Bu sessizliğe ilişkin birkaç bilgi paylaşacağım. Şaşırtıcı bilgiler. Biz sırayla gidelim.
İşçi kıyımına sendika onayı
Muratpaşa’dan başlayalım. Konunun aslını anlamak için bir sürü ismi arayıp bilgi aldım. Belediye işçilerin yeni yılda maaşların ayarlanacağı, zam yapılacağı yönünde bir beklentisi, talebi olduğu aktarıldı. Mesele de burada başlıyor zaten. Belediye yönetimi, yılın ortasına denk gelen toplu sözleşme mevsimini gerekçe göstererek yılbaşında zam yapmaya pek yanaşmıyor. İşçileri temsil eden Belediye-İş sendikası da yönetimle aynı görüşte… Yasadan, mevzuattan filan dem vurup, işçilerin bu sınırın dışına çıkmamasını istiyorlar. Maaş ayarlaması konusunda bir çalışma yürütüldüğünü, fakat işçilerin bunu beklemediğini de ileri sürüyorlar. Yani işin aslı; emekçiler sendika yönetimine inanmıyor. WhatsApp üzerinden bir örgütlenme başlıyor. Herkes birilerini ekliyor ve sayı yaklaşık 1300’e ulaşıyor. Bu bir işçi örgütlenmesi… Zam alıncaya kadar iş yavaşlatma gündeme geliyor. Bu örgütlenmeden dolayı 82 kişinin ifadesi alınıyor ve olay 34 işçinin başına patlıyor. Disiplin kurulunda işvereni, yani belediyeyi temsilen 3, sendikayı temsilen de 2 kişi var. Sendika temsilcileri de işçilerin işten çıkarılması kararına imza atıyor. Belediye-İş, içinde kendi üyelerinin de yer aldığı işçilerin suç işlediğini, provokasyon yaptığını, güveni kötüye kullandığını söylüyor.
Filler tepişirken çimenler eziliyor
Gelelim Konyaaltı’na. Gezi mücadelesinden tanıdığımız Cem Kotan, koltuğa oturur oturmaz imza attığı bu işçi kıyımıyla anılacak. Belediyenin borcu, harcı denilince ilk akla gelen şeyin işçiler olması, hemen emekten, ekmekten tasarrufa gidilmesi alışkanlık haline geldi. Cem Kotan’ın da işe buradan başlaması bir hayal kırıklığı. Fakat bu faturayı sadece onun omuzlarına yüklemek haksızlık olur. Belediye başkanlığına kendisi talip oldu ve doğal olarak da bu soruna daha insani, daha akılcı, daha verimli çözümler bulması beklenir. Demek ki yokmuş. Onun öncelikli eksikliği bu. Fakat turpun büyüğü heybede… CHP’li Cem Kotan, belediyeyi CHP’li Semih Esen’den devraldı. Aday gösterilmeyen Esen’in giderayak yüzlerce kişiyi işe aldığı söyleniyor. Yani emek üzerinden şantaj, emekçi üzerinden intikam… Emeği, ekmeği kirli siyasetin malzemesi haline getiren bir anlayışla karşı karşıyayız. Faturayı ise onlar değil, işçiler, emekçiler, işsizler, vatandaş, halkımız ödüyor. Filler tepişirken, çimenler eziliyor yani.
Emekçi üzerinden siyasi şantaj
Bir saatlik bile olsa, emek emektir; bu tartışılmaz. Fakat belediyelerde oynanan bu oyun gerçek anlamda bir iş, bir istihdam değil. Belediye yönetimleri ya partideki pozisyonlarını güçlendirmek, örgütlerde hakim hale gelmek, kongre savaşlarını kazanmak için bolca işçi alıyor, ya da Konyaaltı örneğinde gördüğümüz gibi, kapısında iş için bekleyen insanları bir silah, bir mermi gibi kullanıyor. Kime sıkıyor o mermiyi? Kendisini aday göstermeyen partiye ve kendisinden sonra gelecek belediye yönetimine. İnsanların hayalleri, iş ve ekmek umutları üzerinden kirli bir oyun. Madalyonun bu yüzünü de görmediğimiz, göstermediğimiz sürece oyun yeni senaryolarla tekrarlanıp duracak. Hakkını arayan emekçi provokatör, hain, işbirlikçi ilan edilecek. Sendikalar bile onu gözden çıkaracak, satacak. Sonra da, “emek en yüce değerdir” diye nutuklar çekilecek.