Hatay ilinin güneyinde, Akdeniz'e kıyısı bulunan ve stratejik bir konumda yer alan İskenderun, antik çağlardan itibaren önemli bir yerleşim yeri oldu. M.Ö. 4. yüzyılda bölge, Büyük İskender'in fetihleriyle liman kenti olarak kuruldu ve zaman içinde önemli bir deniz yolu ve ticaret merkezi haline geldi. Roma İmparatorluğu döneminde bu yerleşim, özellikle zeytinyağı ve yerel ürünlerin ticareti ile tanınan bir liman kenti haline geldi. Roma İmparatoru Augustus’un döneminde, şehir askeri ve ekonomik açıdan daha da güçlendi. Bizans döneminde de liman şehri olarak önemli bir rol üstlenmeye devam etti. 7. yüzyılda, Araplar bölgeyi fethederek Arap Halifeliği sınırları içine aldı ve bölge kültürel ve ticari açıdan gelişmeye devam etti.
Iskenderun 5527

11. yüzyılda Haçlı Seferleri sırasında, bu bölge Haçlılar tarafından ele geçirildi ve stratejik bir nokta olarak kullanıldı. Bu dönemde, çevre bölgeler Haçlılar ile Selçuklular arasında çatışmalara sahne oldu. Ardından, Memlükler tarafından kontrol altına alınan bölge, Osmanlı İmparatorluğu'na kadar çeşitli yönetimlere ev sahipliği yaptı. Osmanlı döneminde, liman daha da gelişti ve ticaret hacmi arttı. Osmanlı İmparatorluğu'nun 16. yüzyılda Akdeniz'deki hakimiyetini güçlendirmesiyle birlikte bu bölge, askeri ve ekonomik bir merkez olarak önemli bir rol üstlendi. 19. yüzyılda sanayi devrimiyle birlikte sanayi altyapısı güçlendi ve bölge hızla gelişti.

1950Lerde Iskenderun

Cumhuriyet dönemiyle birlikte 1939'da bu bölge Türkiye'ye katıldı ve ilçe statüsü kazandı. Sanayi ve ticaret merkezine dönüşerek tarım ve sanayi faaliyetlerinde önemli bir nokta haline geldi. 20. yüzyılın sonlarına doğru bölge, Akdeniz'in önemli liman şehirlerinden biri olarak ekonomik gücünü artırdı. Günümüzde, modern altyapısı, sanayi tesisleri, limanı ve tarihi dokusuyla bölge, hem ticaret hem de turizm açısından büyük bir öneme sahip. Akdeniz'e kıyısı olması ve gelişen sanayi yatırımları sayesinde, Türkiye'nin en önemli ticaret ve sanayi merkezlerinden biri haline geldi. Aynı zamanda, tarihi ve kültürel zenginlikleri ile ilgi çeken bir cazibe merkezi oldu.

PEKİ, İSKENDERUN İSMİ NEREDEN GELİYOR?
M.Ö. 1500'lü yıllarda Fenikeliler, Kilikya bölgesinde Myriandrus kentini kurdu. Myriandrus adı, 'Mura-Wanda' yani 'Mura'ya (Yüce Ana'ya) tapan halk' anlamına geliyor. Herodot'un yazılarında, bu bölgenin Fenike'deki Myriandrus Körfezi'ne kadar uzandığı ve burada otuz farklı insan soyunun yaşadığı ifade ediliyor. Ksenophon, Anabasis adlı eserinde, Myriandrus’un ticaret gemilerinin demir attığı önemli bir liman kenti olduğunu belirtiyor. Strabon ise bölgedeki İsos, Pinaros Irmağı ve diğer kıyı şehirlerini, Büyük İskender ile III. Darius arasındaki savaşın yapıldığı yerler olarak tanımlıyor. M.Ö. 333'te Büyük İskender ile III. Darius arasındaki savaşın ardından bölge Makedon hakimiyetine girdi. Bu tarihten sonra, Myriandrus'un adı değiştirilerek kente Alexandreia adı verildi. 'Alexandreia', Hellen dilinde 'Alexandros (İskender) Yurdu' anlamına gelmektedir. Aynı adı taşıyan ünlü İskenderiye ile karışmaması için Kilikya'daki bu kente 'Alexandreia Minor' (Küçük İskenderiye) adı verildi. Haçlılar döneminde ise şehir, 'Alexandretta' olarak bilindi ve bu isim bölge Türkler’in eline geçince İskenderun olarak anılmaya devam etti.
İ S K E D E N D E R U N

Muhabir: YUSUF ÖZTÜRK