İstanbul, 8500 yıllık yerleşim geçmişi ve 3000 yıllık şehirleşme tarihiyle yalnızca Türkiye’nin değil, dünya tarihinin de en önemli şehirlerinden biri olarak öne çıkıyor. Yenikapı’da yapılan kazılar, şehrin köklerini Neolitik döneme kadar uzandırırken bu kadim kent farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış zengin kültürel birikimiyle dikkat çekiyor. Roma, Bizans ve Osmanlı gibi üç büyük imparatorluğa başkentlik yapan İstanbul, Asya ve Avrupa’yı birleştiren stratejik konumuyla yüzyıllar boyunca hem bir yönetim hem de bir ticaret merkezi olma özelliğini korudu. Kozmopolit yapısıyla tarih boyunca farklı din, dil ve kültürlerden insanların bir arada yaşadığı bu şehir, bugün de aynı karakterini sürdürüyor.
Sultanahmet 1920 Gigord Pierre De Collector
Tarih öncesi çağlardan itibaren yerleşim izleri barındıran İstanbul, Yarımburgaz Mağarası’nda bulunan 300.000 yıllık kalıntılarla insanlık tarihindeki yerini kanıtlıyor. Neolitik ve Kalkolitik dönemlere ait buluntular, Yenikapı ve Fikirtepe gibi bölgelerdeki kazılarda ortaya çıkarken şehrin Boğaz kıyısında M.Ö. 13. yüzyılda Trakların yerleşim kurduğu biliniyor. M.Ö. 667’de Megaralılar tarafından kurulan Byzantion, Boğaz’ın eşsiz konumu sayesinde kısa sürede bir ticaret merkezi haline geldi. Kral Byzas’ın liderliğinde kurulan şehir, Roma döneminde Konstantinopolis adını alarak Doğu Roma İmparatorluğu’nun kalbi oldu. Konstantinopolis, 330 yılında Roma İmparatorluğu’nun başkenti ilan edilerek büyümeye devam etti. Roma’nın doğu kanadındaki bu önemli şehir, yeni limanlar, su kemerleri ve hipodrom gibi devasa projelerle dönemin en önemli metropollerinden biri haline geldi. Konstantin’in Hristiyanlığı resmi din olarak ilan etmesiyle şehir Hristiyanlık açısından da önemli bir merkez haline geldi. 476’da Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından Doğu Roma, yani Bizans İmparatorluğu’nun başkenti olarak varlığını sürdüren İstanbul, bu dönemde Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan stratejik bir köprü görevi gördü fakat şehir, bu süreçte pek çok kez saldırılara uğradı. 1204’teki Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Latin işgali ve yağması, şehre büyük bir yıkım getirdi. 1261 yılında Bizans yönetimine dönen Konstantinopolis, eski gücünü tekrar kazanmakta zorlandı.
Eistanbul1
1453 yılında Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet’in gerçekleştirdiği fetihle İstanbul bir kez daha tarih sahnesinde yükseldi. Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti olan İstanbul, bu dönemde sanattan mimariye, ticaretten diplomasiye kadar pek çok alanda altın çağını yaşadı. Topkapı Sarayı, Kapalıçarşı ve Süleymaniye Camii gibi yapılar, Osmanlı döneminin mirası olarak şehre damgasını vurdu. Şehir, bu dönemde yalnızca Osmanlı topraklarından değil, dünyanın dört bir yanından gelen tüccarlar, sanatçılar ve alimlerle kozmopolit yapısını daha da geliştirdi. Yahudiler, Hristiyanlar ve Müslümanlar yüzyıllar boyunca bir arada yaşayarak şehrin kültürel zenginliğine katkıda bulundu. Osmanlı döneminde gerçekleşen önemli mimari ve kültürel atılımlar, Lale Devri’yle modernleşme sürecine yöneldi. Tanzimat Fermanı ile batılılaşma hareketleri hız kazandı ve şehir, hem Osmanlı İmparatorluğu’nun hem de bölgenin modernleşme projelerine ev sahipliği yaptı. Bu dönemde inşa edilen köprüler, tüneller ve demiryolları, İstanbul’un hem ulaşım hem de sanayi açısından merkez olma özelliğini güçlendirdi.
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte başkentlik unvanını Ankara’ya devreden İstanbul, 20. yüzyılda hızla sanayileşerek ve göç alarak büyümeye devam etti. Balkanlardan gelen göçmenler ve Anadolu’dan şehre akan nüfus, gecekondu mahallelerinin ortaya çıkmasına ve şehrin çehresinin değişmesine neden oldu. 1973 yılında açılan Boğaziçi Köprüsü, şehrin ulaşım sorunlarına çözüm arayışında önemli bir kilometre taşı oldu. Sanayileşme, nüfus artışı ve kültürel çeşitlilik, İstanbul’u modern bir metropol haline getirirken tarihi mirasıyla da dünyanın dört bir yanından ziyaretçi çeken bir merkez olarak konumunu güçlendirdi. Bugün İstanbul, geçmişten günümüze uzanan tarihi, eşsiz mimarisi ve çok kültürlü yapısıyla dünyanın en özel şehirlerinden biri olmaya devam ediyor. Her köşesinde tarihsel bir hikaye barındıran bu kadim kent, aynı zamanda Türkiye’nin ekonomik, kültürel ve sosyal dinamiklerinin kalbinde yer alıyor. Geçmişin izlerini gelecekle buluşturan İstanbul, hem yerel halkı hem de dünya çapındaki ziyaretçileri için her zaman büyüleyici bir cazibe merkezi olarak kalmaya devam ediyor.
 

PEKİ, İSTANBUL İSMİ NEREDEN GELİYOR?
İstanbul’un adı, tarih boyunca farklı biçimlerde anılsa da bugün kullanılan ismin kökeni Yunanca ‘eis tin polin’ (εις την πόλιν) ifadesine dayanıyor. Bu ifade, Antik Yunanca’da ‘şehre’, ‘şehrin içine’ veya ‘şehir içi’ anlamına geliyor. Zamanla halk dilinde yapılan telaffuz değişiklikleriyle bugünkü ‘İstanbul’ şekline dönüşen bu isim, dilbilimsel bir süreç içinde evrimleşti. Yunanca konuşma dilinde, ‘n’ ünsüzüne bitişen ‘p’ sesinin ‘b’ sesine dönüşmesi, bu değişimi destekleyen bir unsur oldu. Tarihsel kaynaklar, İstanbul isminin M.S. 2. yüzyılda Ermeni metinlerinde ‘Istanbol’ ya da ‘Istınbol’ olarak geçtiğini ortaya koyuyor. Türkçeye bu biçimde geçmiş olabileceği düşünülen bu isim, Osmanlı döneminde resmiyet kazanarak belgelere girdi ve yaygın bir kullanım alanı buldu. İstanbul adının geçtiği Türkçe’deki en eski örnek, 1360 yılında yazılmış Dânişmendnâme eseri. Ayrıca, Osmanlı tarih yazıcılığının erken dönem eserlerinden Gazavât-ı Sultan Murad’da da bu isme yer veriliyor.
Rumeli Hisari 1934
İstanbul’un tarihi boyunca taşıdığı isimler arasında ‘Ligos’ en eski olarak bilinirken şehir MÖ 667’de Megaralı yerleşimciler tarafından kurulduğunda ‘Byzantion’ adını aldı. Bu isim, koloninin lideri Byzas’ın onuruna verilmişti. Roma İmparatorluğu’nun hâkimiyetiyle ‘Byzantium’ adı Latinceleştirildi. 324 yılında, Roma İmparatoru I. Konstantin, kenti Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti ilan etti ve şehir, yeni bir döneme adım attı. 337 yılında Konstantin’in ölümünden sonra, ‘Konstantin’in kenti’ anlamına gelen ‘Konstantinopolis’ ismi resmiyet kazandı. Bu isim, Bizans döneminde resmi olarak kullanılsa da halk arasında şehir sadece ‘Polis’ (şehir) olarak anılıyordu. 1453’te Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilen İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu’nun merkezi haline geldi. Batı dünyasında şehir uzun süre ‘Konstantinopolis’ adıyla anılmaya devam etti. Ancak Osmanlı belgelerinde ve halk arasında ‘İstanbul’ adı öne çıktı. ‘İslambol’ adı da zaman zaman kullanılsa da bu, halk arasında üretilmiş bir yakıştırmadan öteye gitmedi. Etimolojik olarak doğru bir temele dayanmayan bu isim, resmi kayıtlarda çok sınırlı yer buldu. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte ‘İstanbul’ adı resmileşti ve 1928’de Latin alfabesine geçilmesiyle Batı dillerinde de Konstantinopolis’in yerini aldı. Bugün İstanbul, sadece bir şehir değil, aynı zamanda geçmişten bugüne taşıdığı isimlerle de tarihsel ve kültürel bir mirasın simgesi olmayı sürdürüyor.

Muhabir: YUSUF ÖZTÜRK