GÜNDEM

Kadına şiddet alarm veriyor: 3 kadından 1’i mağdur!

Antalya Barosu Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Kurulu Kolaylaştırıcısı Gamze Eroğlu, Türkiye'de kadına yönelik şiddetin alarm verici bir şekilde arttığını ve her üç kadından birinin şiddete maruz kaldığını söyledi. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmenin olumsuz etkilerine dikkat çeken Eroğlu, şiddetle mücadelede bütüncül politikaların hayata geçirilmesi gerektiğini belirtti

ANTALYA Barosu Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Kurulu Kolaylaştırıcısı Gamze Eroğlu, Türkiye'de kadına yönelik şiddetin alarm verici şekilde arttığını ve her üç kadından birinin şiddete maruz kaldığını belirtti. Eroğlu, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin temel sorun olduğunu vurgulayarak İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmenin olumsuz etkilerini dile getirdi. Kadın istihdamındaki eşitsizliklerin de eğitimle aşılması gerektiğini savundu.

Gamze Eroğlu, Türkiye’de kadına yönelik şiddetin alarm verici bir şekilde arttığını belirtti. 2023 verilerine göre her üç kadından biri yaşamının bir döneminde şiddete maruz kalıyor ve bu oran yüzde 73’e ulaşmış durumda. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin şiddetin temel nedeni olduğunu belirten Gamze Eroğlu, “Dört kadından üçü hayatının bir döneminde şiddetle karşılaşıyor. Şiddetin en temelinde tabi ki toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri yer alıyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kalkmaması aksine eşitsizliğin giderek büyümesi ve Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çekilmesi, şiddet faillerinin mevcut infaz yasasındaki düzenlemeler doğrultusunda yeterli cezaları almaması nedeniyle yaratılan cezasızlık algısı kadına yönelik şiddeti günden güne artırıyor” dedi.

‘TOPLUMSAL DEĞİŞİM İÇİN ADIM ATILMALI’
Toplum olarak, cinsiyet rollerine dair kalıp yargıların var olduğuna dikkat çeken Gamze Eroğlu, “Toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmak öncelikli bir görevdir. Örneğin, kadınların yalnızca anne olma görevi olduğu, su tesisatçısı gibi meslekleri üstlenemeyecekleri gibi düşünceler yaygındır. Ayrıca, erkeklerin ağlamaması gerektiği gibi cinsiyet özelliklerine dair kalıplar da mevcuttur. Toplum, erkeklere ‘aile babası’ ve ‘reis’ olma, kadınlara ise ‘anne’ ve çocuk yetiştirme rolleri yükler. Kadına ‘annelik’ değeri üzerinden kutsallık atfedilmesi, onun birey olarak kimliğini yok saymakta ve ev içi iş yükünü artırmaktadır. Kadınlar, zayıf, narin, çiçek gibi ya da sadece anne olarak tanımlanarak güçsüzleştirilmektedir. Bu ifadeler, erkek egemen kodları pekiştirerek şiddeti de artırmaktadır. Eğer bir kadın yemek yapabiliyorsa bir erkek de yapabilir. Yemek, bulaşık, ütü gibi temel ihtiyaçlar, kadının görevi olarak görülmekte ve bu işler için harcadığı emek değersizleştirilmektedir. Cinsiyetçi fıkralar ve söylemler, özellikle gençler arasında yaygın olup toplumsal cinsiyet kalıp yargılarını pekiştirmekte ve kadınlara yönelik şiddet içeren davranışları normalleştirmektedir. Bu tür söylemlere tanık olduğumuzda tepki vermek zor olsa da böyle bir dile karşı çıkarak ve kadınlara yönelik şiddetle ilgili bilinci yükselterek olumlu bir örnek oluşturabiliriz” dedi.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ VE KADIN CİNAYETLERİ
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin şiddet üzerindeki etkisini verilerle anlatan Eroğlu, “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) verilerine göre 2008-2019 yılları arasında toplam 3.185 kadın öldürülmüştür. Yıllara göre kadın cinayetleri şu şekilde artış göstermiştir. 2008'de 80, 2009'da 109, 2010'da 180, 2011'de 121, 2012'de 210, 2013'te 237, 2014'te 294, 2015'te 303, 2016'da 328, 2017'de 409, 2018'de 440 ve 2019'da 474 cinayet kaydedilmiştir. Türkiye, İstanbul Sözleşmesi'ni Avrupa Parlamentosu'nda onaylayan ilk ülke olmasına rağmen, Temmuz 2021'de sözleşmeden çekildiğini duyurmuştu. Bu durum, 2021 yılında 280 kadın cinayetinin yaşanmasına neden olurken 2022'de kadın cinayetleri yaklaşık yüzde 20 artarak 334'e çıkmıştır” dedi.

İstanbul Sözleşmesi'nin kadın hakları ve şiddetle mücadeledeki önemine vurgu yapan Eroğlu şu ifadelere yer verdi: “İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi konusunda bütüncül bir yaklaşım öngörür. Bu bütüncül yaklaşımı da 4P diye kısaltılan 4 ana yöntem ile sağlamayı önerir. Önleme, Koruma, Cezalandırma ve Bütüncül Politikalar. Sözleşme, taraf devletleri tüm bu alanlarda önlemler almaya davet eder ve alınacak önlemler hakkında detaylı düzenlemeler getirir. Sözleşme, kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin engellenmesi konusunda çok paydaşlı çalışmalar yapılmasını öngörür. Devlet, özel sektör, sivil toplum, eğitim kurumları, medya kuruluşları gibi farklı paydaşların gerekli noktalarda bir arada ve kararlılıkla çalışmasının önemini vurgular. Sözleşme, taraf devletlerin medya ve özel sektörü de dahil eden kapsayıcı çalışmalar yapmasını önerir.

Şiddete maruz kaldığı için devlet kurumlarına başvuran kadınlar, hizmet aldıkları süre boyunca ya da sonrasında; polis güçleri, yasa uygulayıcılar ve/veya sürece dahil olan personelin tutumu, kadınların saldırganla karşı karşıya getirilmesi, ailenin ikamet yerinden ve/veya çocuklarından uzakta kalmak zorunda bırakılması gibi sebeplerle ikincil mağduriyete uğrayabiliyor. İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddet vakalarında mağdurların korunması ve suçluların kovuşturulması sırasında ikincil mağduriyetin önlenmesi gereğini vurgulayan ve bu anlamda bağlayıcılığı olan ilk belgedir.”

KADIN HAKLARI TEHLİKEDE
Uluslararası bir sözleşmeden tek taraflı olarak çekilmenin hukuken mümkün olmadığını dile getiren Eroğlu, “Günümüzde bir ülkenin itibarı, askeri güç, anayasal ve ekonomik durumun yanı sıra insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları ve eğitim gibi manevi değerlerle de ölçülmektedir. Bu bağlamda, insan hakları ve kadın haklarını koruyan İstanbul Sözleşmesi'ni imzalayan ilk ülke olan Türkiye’nin, kadın cinayetlerinin yaygın olduğu bir ortamda bu sözleşmeden çekilmesi, yabancı basında olumsuz bir şekilde karşılanmıştır.

Bu çekilme, Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası alanda insan hakları konusundaki itibarını zedelemiştir. Ben de bu kararın doğru olmadığını düşünüyorum; zira İstanbul Sözleşmesi, şiddetin nasıl önleneceğine dair önemli bir yol haritası sunmaktadır. Ayrıca, uluslararası bir sözleşmeden tek taraflı olarak çekilmek hukuken mümkün değildir” ifadelerini kullandı.

‘KADINA YÖNELİK ŞİDDETTE YASAL DÜZENLEMELER YETERSİZ’
Kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılmasında yasal düzenlemelerin önemine dikkat çeken Eroğlu, “Kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılmasında yasal düzenlemelerin rolü yadsınamaz ancak bu mücadelede yalnızca yasal düzenlemelere dayanmak yeterli değildir. Şiddetin önlenmesi ve kadınların korunması için gerekli tüm tedbirlerin alınması, etkin soruşturmaların yapılması, faillerin cezalandırılması ve rehabilitasyonu, mağdurların zararlarının tazmin edilmesi ve bu konuyla ilgili yeterli bütçenin ayrılması gerekmektedir. Ayrıca, bütüncül politikaların hayata geçirilmesi de son derece önemlidir” dedi.

KADIN İSTİHDAMINDA EŞİTSİZLİK ALARMI!
Eğitimde yaşanan cinsiyet eşitsizliğine vurgu yapan Eroğlu şunları söyledi: “Günümüz Türkiye’sinde kadınların istihdam edilebilirliğini artırmak amacıyla yasal mevzuat ve sosyal politikalar uygulanmasına rağmen, kadın istihdamı hala erkek istihdamının oldukça gerisindedir. Bu durumun birçok sebebi bulunmaktadır; bunlardan en temel olanı ise eğitimde yaşanan cinsiyet eşitsizliğidir.

Yaşam boyu eğitim politikaları aracılığıyla kadınlara destek sağlanmalıdır. Anaokulundan üniversitelere kadar, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak amacıyla eğitim sistemlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Meslekleri kadın ve erkek olarak ayıran zihniyetten bir an önce vazgeçilmeli, kadınların her sektörde çalışabilmesi için gerekli adımlar atılmalıdır.

İstihdamda toplumsal cinsiyete dayalı rollerin kırılması, aynı işi yapan ve aynı eğitim seviyesine sahip kadın ve erkek çalışanlar arasında ücret ayrımının olmaması da son derece önemlidir.”

Eroğlu, son olarak ise şiddetin önlenmesi için bütüncül politikalar geliştirilip tüm kurumların bu konuda koordineli bir şekilde çalışması gerektiğini belirterek, “İlgili kurum ve kuruluşlarda toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda eğitim almış kişilerin çalıştırılması da kritik bir öneme sahiptir” dedi.