Antalya Kaleiçi, taş sokaklarının arasında, zamanın dokusunu hissettiren bir anıt gizemli bir medreseye ev sahipliği yapıyor. 1250 yılında Celaleddin Karatay'ın gözleri, ilim ve bilimin ışığında parlayan genç zihinlere yön vermek için bu topraklarda yeşeren Karatay Medresesi'ni inşa etmesiyle bu hikaye başlıyor.

TAŞ DUVARLARIN ARDINDAKİ BİLGELİK YOLU

Karatay Medresesi, Antalya'nın kalbinde, dört yolun kucaklaştığı bir kavşak noktasında yükseliyor. Kesme taşlarla örülmüş, el işçiliğiyle inşa edilmiş bu yapı, Selçuklu estetiğini taşıyan bir şaheserdir. Zamanın hükmü altında hâlâ dimdik ayakta duran medrese, on beş dönümlük arazisiyle bir yapıdan öte, bilgelik ve ilmin bağrına çekildiği bir mekândır.

1590485620

KAPININ ARDINDAKİ ZAMANIN SIRLARI

Karatay Medresesi'nin kapısını araladığınızda, sivri tonozun altından geçerek avluya adım atıyorsunuz. Sol tarafta yer alması gereken odalar, zamanla kaybolmuş, bir duvarla kapatılmış ve geride kalan boş arazi, geçmişin izlerini taşıyan bir bahçeye dönüşmüştür.

47335504001_d004892dcd_b

SESSİZ ŞAHİT: 8. ASIR SELÇUK MİMARİSİ

Sola doğru bakıldığında, zamanın eseri bir duvar beliriyor. Üç pencere, bir kapı ve altta basık kemerli bir geçit, bu duvarın sırlarını saklıyor. Bütün yaşanmışlıklara, değişimlere ve yıkımlara rağmen, Karatay Medresesi, Antalya'da zamanın ta kendisiyle buluşan, kapısı ve iki sağlam eyvanıyla 8. asır Selçuk mimarisinin nadide örneklerinden biridir. Bu mekân, ‘salihlerin yurdu’, güzel insanların yetiştiği yer olarak anılmış, tarih ve bilgelik kokan duvarları arasında hâlâ gizemini koruyan bir eğitim ve öğretim mabedidir. Haber/Erendiz ÖZKURT

Editör: Uğur Keskin