(Bir yıl önceki yazım. Hiçbir şey değişmedi)
Geçtiğimiz hafta annemin ölüm yıl dönümüydü.
Böyle bir zemheri ellerimizle toprağa vermiştik Musalla’da.
O yorgun kalbinin kapakçıklarını onarmak için alıp gelmiştik Akdenize, bir cenaze arabasının içinde geri götürdük.
İşte ne zaman hava buz kesse benim içim sızlar, annem düşer aklıma…
Oysa ne kadar özledim, dizlerinde yatarken saçlarımı okşamasını.
‘Erken ağardı’ demişti bir gün, babamın ne kadar erken gittiğini konuştuğumuzda.
Çok gençti kocasını kaybettiğinde, ama isyanını hiç yüksek sesle söylemedi. ‘Kader’ der gibi sakin ve buğulu bakardı.
O yüzden bize düşkün geçirdi hayatının geri kalan kısmını.
Ürkerdi gece karanlığından. Bir yürek tüpürtüsü ile kanatlarını açar kartal gibi üzerimize yatardı.
70’li yılların kan kokulu gecelerinde, ellerimiz boyalı, kan ter içindeki sırtımıza havlu koyarken sessiz göz yaşları boynumuza düşerdi buz gibi…İçim ürperirdi.
Biz annemle, pencerenin buğusuna isimler yazdığımız çok geceler geçirdik.
Ateşin közünün söndüğü,
Kafesteki kuşun sustuğu
Radyoda bir nihavent,
Öksüz geceler…
Beklenen gelmeyince sabahın olduğundan haberimiz olmazdı.
'Meğer ne çok canı yanarmış insanın, baktığı yerde göremeyince görmek istediğini'
Acılarımızı şiirlerinde bulduğumuz şairlerin kitaplarını birlikte yakarken de çok canımız yanmıştı.
Şu Toroslar bir geçit versin yanına gideceğim,
Biraz konuşmam lazım,
Zira bu günlerde üzerimden küfredenleri çoğaldı, kemikleri sızlıyor biliyorum.
Demeliyim ki ona, ben senin öğrettiğin gibi yaşıyorum. O babasız kaldığımız 1975’in Nisan ayından bu yana.
Onurlu, dik kafalı, yürekli.
Hala, özgürlükleri savunuyorum.
Yobazın, takiyecinin, din istismarcısının, darbecinin, hüllecinin, çetenin, bağnazın, bu ülkenin rejimine kasteden, şantajcı ve ahlaksızın karşısındayım.
Hala sevmiyorum yalancıları.
Gayrimeşru ilişkileri örtbas etmek için kurulmuş kumpaslar midemi bulandırıyor.
Ben 54’üme geldim yine gazetecilik yapıyorum.
Kemalist, ilerici ve devrimci çizgim hiç değişmedi.
Devlet içinde çetelerle, çetelerin taşeronları, onların değnekçileri ile her zamanki gibi yine boğuşuyorum.
…
Ve sen iyi bilirsin, çünkü öyle öğrettin; Ben karakteri beş para etmez adamların bile, kadınlarına hala küfretmiyorum!...Doğurdukları ve anne oldukları için….
…
Artık kavgalar iki kişilik değil anne,
Köşenin ardındakiler ne bizim bildiğimiz dört faşist ne de taraf olmuş polis.
Bunlar milletin kanını emerek büyümüş. Kahpe tuzaklar kuruyorlar, ne zaman nereden karşımıza çıkacağı belli olmayan.
Ama bilmiyorlar ki,
Sen benim çeliğime iyi su verdin.
Efsunludur senin oğlun.
Sen eksik etme oralardan duanı ben bunlara yeterim.
…
Kan ter içindeyim anne,
Ellerim boyalı, sırtıma bir havlu koy, göğsünde ısıttığın…!