Kuzey yarım kürede zenginlik ve refah, güney yarım kürede yoksulluk ve savaş!

Ve güneyden kuzeye doğru göç. Yoksulluktan zenginliğe kaçış!

Milyarlar son 10 yıldır göç dâhil her yolu deniyor. Yoksulluk başkaldırmış.

ABD’nin efsanevi Guantanamo askeri hapishanesinde aralarında yüzlerce Türk’ün de bulunduğu binlerce kaçakla dolu.

‘Bölgemiz sıkıntılı, çevremiz yoksul’ kaderciliğine karşı bilim adamları, akademisyenler

Coğrafya ülkelerin kaderini belirler doğru ama ülkeler de o kaderi yönetebildikleri kadar vardır görüşünde.

Mesela;

Azerbaycan dışında acaba kaç ülke ile dostluk duyguları içindeyiz?

Türkiye’nin dostları bildiğimiz Türk devletleri Güney Kıbrıs’ta büyükelçilikler açıyor.

Dışişlerinde tık yok. Kimse soramıyor ne oluyoruz diye?

Halk TV’de İsmail Küçükkaya’nın da dikkatini çekmiş. Antalya Diplomasi Forumu’nda hiçbir gazetecinin bu konuda Dışişleri Bakanına bir soru sormamasını yadırgadığını ve konunun takipçisi olacağını söyledi.

Kuzey Kıbrıs’ın özgürlüğü için savaşan gaziler hüzünlü, şehit olanların da kemikleri sızlıyordur. Kuzey Kıbrıs’ı tanımayan Güney Kıbrıs’ta elçilikler açan Türk dostu ülkelerin bu özgürlüklerini kullanmaları belki haklı sayılsa da Türkiye’nin bu devletler üzerindeki ağabeylik serüveni onca sevgi gösterimize rağmen bana göre fos çıkmıştır.

Çünkü, bu coğrafyada kartlar yeniden dağıtılmaktadır.

Kartları dağıtan ise ABD’dir, Amerikan sermayesidir.

***

Birleşmiş Milletler (BM) raporuna göre dünyanın en mutlu ilk 10 ülkesinden 5’i kuzeyde.

Norveç, İsveç, Finlandiya, İzlanda ve Kanada. Sonra, Danimarka, Hollanda,

Yeni Zelanda, Avustralya ve ABD geliyor. Norveç ve Danimarka uzun yıllardır dünyanın en mutlu insanları zaten. Onlarda mutluluk kronik!

Sadece yıllara göre iki ülke yer değiştiriyor. Mutluluk onların kaderi olmuş!

En mutsuz ülkeler ise Afganistan, Brundi ve Tanzanya. Türkiye 155 ülke arasında 106’ncı sırada. Ölçütler ne olursa olsun bizimki ‘Kronik Mutsuzluk!’

Bu kaderi değiştirmek bizim elimizde.

Bir kahraman aramamıza da gerek yok.

Öyle zengin bir ülkede yaşıyoruz ki.

Zengin ülkenin yoksul bekçileriyiz.

Bu kaderi değiştirmek bizim elimizde

Yeter ki gerçeği görelim, doğruyu bulalım.

***

2’nci Dünya Savaşı’ndan sonra Japonya ekonomisi darboğaza girmiş, iç borçlar, dış borçlar gırtlağı aşmıştır. Zamanın başbakanı meclisi toplar. Kürsüye çıkar. Durumu olanca açıklığı ve olası tehlikeleri ile anlatır;

‘Şu andan itibaren Tanrı şahidim olsun ki, ülkemin iç ve dış borçları son kuruşuna kadar ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim.  Şu üstümdeki elbiseden başka elbise giymeyeceğim.’

Başbakan dediklerini yapar, en üstten en alta bir israftan kaçınma, tasarruf kampanyası açılır. Japon halkı başbakanına inanmıştır. Japonya bütün borçlarını öder. Bu durumun toplumun bütün kesimlerini, tek istisna olmadan kapsadığını söylemeye gerek yok. Bugün Japonya dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri olmuşsa bunun nedeni, güven, ahlak ve dayanışma ruhunun yer etmesindendir.