Klimt
Ömür sona erdiğinde geride bıraktığımız izleri bana düşündüren, her zaman büyük sanat eserleri olmuştur. Çünkü onların tarafı yoktur, evrensel ve kabul edilebilir gerçekleri vardır. Sanat, güzelliğe ve iyiliğe hizmet eder. Asırlar geçer, eser kalır ve bazen sanatçının bile önünde var olur.
“Nakış nakış, ince ince ve güzel aklının düşündükleriyle resmini bitirdiğinde,
ressamın gördüğü, bizim gördüğümüz de değildir üstelik.”
Klimt' in "The Kiss" tablosu yazdırmıştı bu cümleleri bana.
“Ne zaman Klimt' in "The Kiss" resmine baksam,
şefkatin, sevginin, tutkunun, erotizmin ve aşkın tüm hallerini görürüm. Gerçek dünyada hepsi bir ilişkinin "var" ları olsa keşke.”
Olur mu? Kim bilir?
“Ancak bir resim hissettirir işte!
Bir başkası için hissettirdiği, kendi içinde, o an sığ denizinde yüzenlerdir, o kadardır sadece ...”
Sanatın olduğu her alanda, yarına biriken tüm izler, varoluş amacımızı gerçekleştirmiyor mu? Resim, müzik, heykel, şiir, roman, tiyatro ve sinema… Tüm güzel eserler, sanatçısından daha çok yaşıyor.
Neden, bir sergi gezmek, tiyatroya gitmek ya da kitap okumak yerine teknolojinin boş avuntularıyla daha çok vakit geçirelim? Gerçek sanatçılara duyduğum saygı ve hayranlık adına, her insan için dileğim, sanattan uzak, yüzeysel bir zihin yapısında kalmasa kimse keşke.
Dakikalarca, berrak bir zihinle, bir ressamın eseri ne zaman izledik, en son? Elbette, her birimizin derinlerinde bambaşka hislerdir aynı resimden geçen. Ben Klimt' in eserlerinde zamanın bir yanılsamadan ibaret olduğunu görürüm. Renklerin sonsuzluğunda, ruhu saran sıcaklığını hissederim. “Aşk” ın her haline tanık olurum.
Ama, "The Kiss" başka,
“En basit anlamı, en yalın kelimelerinden dinlesem,
resimdeki adamın esmerliği gibi teni yakan bir tonu vardır sesinin, dudaklarından değip geçen,
hani aşık olunca gönlün tatlı bir sızlaması vardır, saç telinden ayak ucuna uzanır ...
Öyle dokunur kadının beyaz, bembeyaz yanağına.
Sevgili sarılmış, elleri boynunda, saçında, yüzünde ...”
“Klimt, zamanı "yok",
"AŞK" ı sonsuz kılmış,
yalnız bir öpücükle.
Ve daha neler yazdırır...”