Kokpitte bir gece

Çok şanslı olduğumuz zamanlar oldu.
Havayolu şirketinin patronu bir güzellik yapmış seyahatimizin bir bölümünde bizi kokpitte uçurmuştu.
Bir saate kadar Schiphol havaalanına inecektik. Defalarca gitmiştim Amsterdam'a ama bu büyüleyici kenti sabaha karşı havadan hiç seyretmemiştim.
Pilot bizim kuşaktan olmalıydı, Frank Sinatra'nın MyWay'i çalıyordu.

Ufuk Güldemir geldi aklıma. Vasiyetiydi MyWay çalarak uğurlamıştık bir yaz günü.
Öldükten sonra değil de ölürken mi çalmalıydı bu Amerikalıların gençliğimizi yiyip bitiren şarkısı.
O zorunlu gidişleri ertelermiydi ki!...
70'ler, 80'ler, 90'lar kimleri katletmişlerdi de ben yaşıyordum.

İçimdeki yaşama sevinci kanatlandı. Sanki bana sarılmış, kanatlarımda uçuyordu uçak…

Yerime geri döndüğümde bardağımdaki son şarap damlasını yudumladım.
Shakespeare'in 66. Sone'sindeki Can Yücel çevirisi düştü aklıma.
Geçenlerde bir sabah uzun gri saçlı adam, günaydının arkasından sıkıştırmıştı watsap'a da akşama kadar kırk kez okumuştum;
'……..Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.'

Kaçmıyorduk ki. Bunalmıştık memleketin havasından,
Arkamızda sevdiklerimiz vardı…
Aklım, şarabın kırmızısı, Sinatra'nın şarkısı ile karışınca,'Eğer bir kıyısında ölüm de varsa hayatın' deyip şiir gelip dürttü insanı, şair ol diye.
Oysa işin kolayı vardır.
Avon'un ozanı yazmıştır, adı Shakespeare'dir. Bir kaba bariton ses çevirmiştir on dört satırı. Adı, Can Yüceldir.
Sana da ezberlemek kalır. Yeri geldi mi okur yeri geldi mi aklına getirirsin…

Hostes son ikazı yapmadan bir küçük şarap daha istedim, Hollanda semalarındaydık ama bizim oraların bağlarından.
Aklıma koymuştum, şair olmayacaktım yirmi bin fitte, ama iki satır yazacaktım...

Dedim ya çok şanslı zamanlarımız oldu diye!.. Böyle bir geceyi köşeme dökecektim.