Kim derdi ki Seattle'da göl manzaralı tepede bir mezarlık gezeceğim ve yurdumdan çok uzaklarda, Nazım Hikmet'in 'Hala Servilerde Ağlıyorlar mı?' şiirini okuyacağım...
'Bir inilti duydum serviliklerde
Dedim: Burada da ağlayan var mı?
Yoksa tek başına bu kuytu yerde
Eski bir şarkıyı anan rüzgar mı?
Gözlere inerken siyah örtüler
Umardım ki artık ölenler güler
Yoksa hayatında sevmiş ölüler
Hala servilerde ağlıyorlar mı?'
* * *
Memleketim Hadim'de sevdiklerimin ve arkadaşlarımın yattığı meşeler ve serviler altındaki mezarlığı gezip sevgiyle anarken Antalya'da Andızlı ve Uncalı'da dostlarımın üzerine bir kürek toprak atarken hep dilimdedir bu şiir.
'Hala Servilerde Ağlıyorlar mı?' Nazım Hikmet'in daha 17-18 yaşlarında yazdığı ilk şiirlerindendir. O sıralar Nazım'ın annesi Celile Hanım'a aşık olan Yahya Kemal Beyatlı'nın şiir üzerinde bazı düzeltmeler yaptığı ve Yeni Mecmua'da yayınlandığını yazar kaynaklar.
Mezarlıkları gezerken Yaşar Kemal'in 1968 veya 1969'da Ant'ta çıkan 'Yoksul Evleri, Zengin Mezarları' röportajını anımsarım o yüksek boyutlu mermerlerden yapılmış mezarları görünce...
İşte Seattle'da göl manzaralı bir tepede yatan baba-oğul Lee'lere uğramıştık bir zamanlar kardeşim Sedat ile birlikte.
Sanki aynı çiçekler, 2011 yılında Paris'te Pere Lachaise mezarlığında ziyaret ettiğimiz Yılmaz Güney ile Ahmet Kaya'nın anıt mezarlarında da vardı.
Güller ve karanfiller.
Mermerin arasında bozuk paralar dikkatimizi çekti. Demek ki bir gelenekti bu.
Ve mezar taşlarına kazınmış kimi tarihler acıtır içimi.
Bruce Lee (1940-1973).
Brandon Lee (1965-1993).
'Bu dünyada bir nesneye
Yanar içim, göynür özüm
Yiğit iken ölenlere
Gök ekini biçmiş gibi.'
Ve Deniz Gezmiş ve arkadaşları düşer aklıma, yeşillikler içindeki Seattle şehrinde tepedeki bu mezarlıkta...
Bruce Lee, Seattle'da bir arkadaşının evinde rahatsızlanır. Altı ay sırtüstü yatar ve bir gün ölür, o Uzakdoğu dövüşlerinin yenilmez şampiyonu...
Oğul Brandon Lee'nin ölümü ise bir başka dram. ABD'nin Kuzey Karolina Eyaleti'nde 'The Crow' (Karga) çekimleri sırasında bir kaza kurşunuyla karnından vurulur ve ölür.
O sırada kameralar da çalışmaktadır.
Elde var hüzün.