Antalya’nın hemen kıyısında bir antik kent… O kadar kıyısında ki internet sayfalarında, tanıtım metinlerinde filan Dağbeli sınırları içinde gibi anlatılıyor. Adı Sia… Aslında Dağbeli’den 15 kilometre daha içeride. İki ilin de arasında bir yerde, Karaot Köyü’nde. Karaot Dağbeli’nin hemen yanında dursa da Burdur’un Bucak ilçesine bağlı. Antalya’dan Burdur’a doğru giderken Çubukbeli’ni aştığınızda solda Bademağacı, sağda ise Dağbeli beldeleri uzanır.
ANTALYA SINIRINDA BİR KÖY
Bademağacı, hem adını verdiği höyükle, hem de Ariassos antik kentiyle biliniyor. Çubukbeli tarafına baktığınızda ise Sia antik kentinin kahverengi tabelasını görürsünüz. Döndünüz Sia yoluna… Dağbeli’nin hemen yanından, adeta beldeyi sıyırarak geçip gider, Karaot’a ulaşırsınız. Arada derede kalmış bir köy olmasına rağmen yaşayan, soluk alan, hareketli bir köy. Yolda, belde mutlaka birilerini görürsünüz. Hemen durup Sia’nın yerini sorun. Yoksa antik kenti bulmanız biraz zor. Çünkü ana yoldan sonra tabela filan yok.
ORMAN İÇİNDE KAYIP DÜNYA
Yoğun bir orman örtüsünün altında yer alan kente, bölge halkı ‘Taştandam’ diyor. Bu isim kentteki anıt mezarlardan geliyor. Çevresi sur duvarları ve kulelerle örülü kentin Helenistik dönemde kurulduğu düşünülüyor. Roma çağından başlayarak erken Bizans dönemine kadar kentsel kimliğini sürdüren Sia yerleşimi, hamam, bouleuterion (meclis binası), agora, stoa, palestra, sarnıç, tapınak, kilise gibi kamusal ve dini yapılardan oluşuyor. Çok sayıda anıt mezara sahip olan kentte şimdiye kadar herhangi bir arkeolojik kazı yapılmadı.
İNCİR, SALEP, KİTRE TOPRAĞI
Sia’ye gitmişken 1 saat uzaklıktaki Kocaaliler beldesine de uğra. Eski ismi Melli buranın. CHP’nin Antalya eski il başkanlarından Ömer Melli’nin memleketi. Belediyelik olan beldenin inciri meşhur… Salep ve kitre denilen bir ürünü de. Kitre gevenden elde ediliyor. Salebin kilosu 4 bin lira. Kitre de 1500 lira civarında. İncir zamanı geçti ama oldukça uygun fiyata kuru incir alabilirsiniz. 1962 yılına kadar Melli ismini taşıyan belde aynı zamanda bir antik kente ev sahipliği yapıyor. Eski çağlardaki ismi bilinmeyen antik yerleşim, Melli adıyla anılmaya devam ediyor. Bazı kaynaklarda Milias ya da Milyos diye de geçiyor. Melli isminin, Elmalı bölgesinin antik çağlardaki adı olan Milyas’a benzerliği de dikkat çekici.
MELLİ’YE BAKAN ANTİK KENT
MÖ 5. yüzyıla kadar indiği tahmin edilen kentin tarihi, MS 6.-7. yüzyıllara kadar geliyor. Helenistik dönemde ve Roma çağında zenginleşen kentin agora, tiyatro, Apollon Tapınağı gibi yapıları dikkat çekici. Kuzeybatı-güneydoğu eksenli sarp bir kayalık üzerine kurulan antik kent, uçurumlarla çevrili. Doğal korumanın zayıf olduğu noktalarda surlar yer alıyor. Kuzey yöndeki kayalıkların batısında bir anıt mezar, doğusunda bazilika, sarnıç, tapınak biçimli mezarlar ve lahitler dikkat çeker.
HAFTASONU PASTORAL BİR GEZİ
Güney yönünde savunma duvarlarıyla desteklenmiş kentin anıtsal giriş kapısından geçildikten sonra Antoninus Pius’a adanmış imparator tapınağı ile karşılaşılır. Kent merkezini oluşturan diğer yapılar arasında konutlar, agora ve tiyatro bulunuyor. Yerleşimin gösterişli konutları güneydeki tepenin üzerinde, batı yönlü olarak sıralanıyor. Çok odalı ve avlulu konutlar zengin bir plan izler. Bu plan, bölgenin antik çağlardaki zenginliğine kanıt gibidir. Kent agorası ve içindeki market binası, diğer yapılara göre daha anlaşılır durumda. Güzel bir hafta sonu gezisi için alternatif bir rota işte. Üstelik sonbahar renklerini, sararmış yaprakları, bulutlu gökyüzüne doğru uzanan ağaç dallarını, sarı düzlükleri soluyarak yapacağınız pastoral bir gezi.