Modern dolandırıcılar ve Sülün Osman

Okulun kapısında torunlarımızın çıkışını beklerken emekli Orman Mühendisi arkadaşım Acar beyle sohbete dalarım. Sohbetin konusu hiç değişmez; 'Ne olacak bu memleketin hali!' Devlette çalıştığı için emekli maaşı benden az yüksek. Ben hala asgari ücretli işçiden daha az emekli maaşı alıyorum. Acar beyi geçtiğimiz günlerde modern dolandırıcılar aramış. Bankadan parasını çeken zanlıları yakalamışlar. Telefonun ucundaki Acar beyi uyarmış, demiş ki; 'Telefonunuzu kapatmadan hemen 155'i arayın ve bankanızı, banka bilgilerinizi verin' Acar bey telefonu kapatmış, 155'i de aramamış. 10 dakika geçmiş geçmemiş aynı telefon, aynı ses pişkin pişkin bu kez ' E haydi 155'i arasana' demez mi? Acar bey küfrü basmış, polis karakoluna giderek şikayette bulunmuş. Polislere ne söylediğini bana sıkılarak anlattı. Demiş ki telefondaki sahte polise, 'Oğlum ben bankadaki emekli maaşımı elime almadan otomatik ödemelerle zaten param eriyor. Bana da her ay o da yüz lira kalıyor!'

Daha çoook dolandırıcılık şekilleri var da haydi burada anlatmayım. Siz siz olun, tanımadığınız hiçbir telefonu açmayın.

Baktığınızda fıkra gibi olan bu dolandırma olayları bana bir dönemin en büyük dolandırıcısını anımsattı. Fakat o, günümüzün dolandırıcıları gibi organize olmaz, tek başına çalışırdı. Asker, ya da polis gücü, yani devlet gücünü kullanarak halkı dolandırmadı.

Hiçbir egemen gücün yanında olmadı, yandaşlık gibi bir yeteneği de yoktu!

Osman Ziya Sülün desem kimse anımsamaz ama Sülün Osman desem benim yaşımdakiler mutlaka anımsar. Zaten niyetim bizim yaş gurubuna değil, bizden çok sonrakilere bu kişiyi biraz da olsa anlatmak.

Dolandırıcılar Kralı Sülün Osman'ın ilk işi 1960'lı yıllarda İstanbul'da kiraladığı evin sahibini dolandırmak olmuş. Ev sahibi kurnaz ya, Sülün Osman ondan da kurnaz! 'Taşı toprağı altındır' diye İstanbul'a göç eden, hemen zengin olma hevesindeki insanlar Sülün Osman'ın tuzağına düşmüş. Onlara saat kulesi, müze, hatta İstanbul'un caddelerini satmış. Her işinde yakalanmış, kısa hapis cezaları almış, tövbeler etmiş, harama hiç el uzatmadığını söylemiş, 'Ben, beni dolandırmak isteyenleri dolandırdım!' demiş.

Sülün Osman'ın birçok kez hapis cezası alan, cezaevinde mahkûmlara 'Alın teri ile yaşamak!' üzerine konferanslar çeken, Rahmetli Turgut Özal'a 'Gelsin bana sorsun köprünün nasıl satılacağını ona göstereyim!' diyen kişidir.

Aziz Nesin gibi dünya yazarına dava açan ilk kişilerden biridir Sülün Osman.

Aziz Nesin 'Kazan Töreni' adlı kitabındaki bir öyküde kendisi için, 'Sülün Osman Pırrr' dediği için onun hakkında 'Manevi şahsiyetini rencide suçu işlemekten' dava açmıştı.

Hakkında yazanlara göre, O'nun tek talihsizliği, döneminde bugünkü kadar yaygın ve etkili bir medya olmamasıydı. Zira o toplu dolandırıcılığa kalkışan biri değildi, ferdi çalışırdı! Gerçi buna dolandırıcılık da denmezdi. Kendisini akıllı sananları kandırmaktı. O bugünkü deyimle bir yurdum insanıydı. İçeri her girişinde 'Uslandım' artık dese de hiç uslanmayanlardandı. Hiç olmazsa dolandırdığı kişiyi de kısa süreliğine de olsa mutlu ediyordu.

O'nun hakkında film çevrildi, kitap yazıldı. Günümüzdeki dolandırıcılarla kendisini kıyaslamaya kalksaydık her halde bize de dava açardı.

Sülün Osman iyi ki bu günleri görmedi.