Ey sanat!
Kırılmış çiçek,
Sararmış umut,
Terk edilmiş güven,
Ezilmiş aşk,
Yaralanmış av gibi,
Aldatılmış gibi,
Köşelerde ağlamaklı duruşun niye?
Senin saçların mavi, ellerin kırmızı, eteğin beyaz.
Saçlarında huzur,
Ellerinde sıcaklık,
Eteğinde çocukluğun varken,
Yüreğine dokunamayan yürekler için üzülmek niye?
Ey sanat!
Senin sözlerin korku kadar siyah,
Çingenenin dişleri kadar beyaz,
Hurdacının çığlığı kadar siyah,
Bir kadının doğum sancısı kadar beyaz,
Menekşenin kokusu kadar siyah iken
Siyahla beyazı ayıramadılar diye üzülmek niye?
Ey sanat!
Taşı taş,
Taşı baş,
Başı taş,
Taşı yaş,
Yaşı dert,
Derdi taş yapan sanat.
Bunca yeteneğin var iken;
Başın taş,
Taşın yaş,
Yaşın dert diye üzülmek niye?
Alıngan mısın?
Kırılgan mısın?
Kibir deryasında ulaşılmaz mısın?
Sen varsan huzur yok,
Sen yoksan huzur yok,
Kararsız mısın?
Kır atlar dolaşıyor bacaklarımda,
Tırnaklarım metal sesler çıkarıyor,
Göz kapaklarımın kumlu sularında.
Omuzlarım senin için ağrımayı özlemiş,
Acı çekmek için koşuyor ayaklarım,
Seninle sevişmek için.
Ey sanat!
Ne seninle,
Ne de seninle iken,
Neden hem bu kadar özlenen,
Bu kadar gizlenen,
Bu kadar güneş eşliğinde dolaşan bilinmezsin.
Sen sana düşman,
Sen seninle dost olamaz mısın?
Ateş yaktım çağırıyorum,
Duman duman sar beni,
Duman duman duy beni.
Duman sarsın alıngan bedenini,
Kıracaksa sanat kırsın kalemimi.