Makroekonomi konuşmasını da yazmasını da biliriz. Politika faizi nedir, kamu bankalarından nasıl dolar fonlanır yıllarca yazdık. O işi ekonomistlere bıraktım. Fakat onlar da konuşamıyor. Soru soran dinlenmiyor, eleştirenler kötü! Şeffaflık yok.
Derdimiz mikroekonomi, halkın ekonomisi, çarşı pazar enflasyonu. Mesela Suriye sınırından patates girdiğini duymuşsunuzdur. Kim bunlar, hangi izinle patates getiriyorlar, bu patatesler sağlıklı mı?
Yaşadığım seralar bölgesi çiftçileri ile konuşuyorum. Hayvancılık iflas etmiş, süt para etmiyor.
İşadamları ile dertleşiyorum. Üreten bir sanayi yok, 50 yıllık işadamı haykırıyor; 'Türkiye tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşıyoruz' diyor. 140 büyük firma battığını ilan etmiş.
Temel ihtiyaçları karşılayacak, günlük yaşamı rahatlatacak ortamı yaratmak varken biz başka şeyleri konuşuyoruz. Öncelikleri konuşmuyoruz. Ne konuşuyoruz? 'Hizmet satalım daha çok vergi alalım ve daha çok tüketelim!'
Kazanamayan insan nasıl vergi verecek? Kazanmayan insan nasılhizmet alacak ve ne tüketecek?
Bakın arkadaşlar; yoksullukla mücadelenin yolu üretimden geçiyor. İnsan ve ülke ekonomisi üretimle büyür. Ürettikçe paylaşırsınız, verginizi ödersiniz ve büyük yatırımları konuşursunuz. Öyle hizmet sektörü ile inşaat sektörü ile ülke büyütmez. İstanbullu bir dostumla konuştum. O baba gibi gökdelenlerin teşvik aldığı yıllarda 2,5 milyon dolara rezidans alan bir işadamı, bir yıldır aynı rezidansını değil 2 milyon dolar, 750 bin dolara dahi satamıyormuş. Bu da zenginin malı züğürdün çenesini yorar gibi oldu ama bu da ekonominin ne halde olduğunun bir göstergesi sayılabilir.
BİR KİTAP
Ekonomimizi kısaca böyle izaha çalıştıktan sonra yukarıdaki başlıkla ilgili sözüm olacak. Tabii ülkenin ekonomik durumunu tahlile çalıştığım yazıdaki yoksulluk ile attığım başlık arasındaki yoksulluk farklıdır. O başlık Fransız yazar RomainGary'nin Emile Ajar adıyla yazdığı, filmi yapılan, ülkemizde tiyatroya uyarlanan ödüllü 'Onca Yoksulluk Varken' adlı romanın adıdır. Nedim Saban'ın sahneye koyduğu aynı adlı oyunda perdenin, bizim kuşağın açtığı pankartlarla açılması dikkatleri çekmişti. Faşizme ve kapitalizme karşı çıkanların sloganları...Neydi bu pankartlar: 'Liberte, egalite, fraternite' (Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik), 'YankeeGo Home' (Amerikalılar için söylenirdi Evine git) 'Kahrolsun Faşizm'. Romanda bu sloganlar atılmıyor. Olabilecek en kötü koşullarda yaşayan fakat bu olumsuzluklar içinde dahi, güzellik, iyilik ve dostluk arayan insanların dramı anlatılıyor. Onca yoksulluğa karşın korkuyla yaşayan insanların bir anlamda hayata meydan okuyuşlarıdır. Dramın, acının canımızı acıtmadan, gülümsemeler ile yaşamı eğlenceli hale getirmenin adıdır bu roman.
SON
'Life is Beautiful'(Hayat Güzeldir) filminin ana teması ile sonlandırayım yazımı;
'Tüm olumsuzluklara rağmen her zaman bir umut ışığı vardır.'