M.Ö. 7’inci yüzyılda, yeşilin bin bir tonu arasında Ordu ili topraklarında ilk insan yerleşmeleri belirmeye başladı. Kimi küçük koloni, kimi büyük uygarlıkların izlerini taşıyan yerleşimler, bu toprakları yavaş yavaş yaşamla dolduruyordu. İl merkezinin kalbinde, Kirazlimanı Mezarlığı’nın yanı başında, Bozukkale (Kotyora) adında bir yer vardı. Burada yaşam, M.Ö. 2’nci yüzyılda Pontus Kralı I. Farnak’ın kararlarıyla sona erdi; halk, Giresun’a göç etti. Yüzyıllar geçtikçe Ordu toprakları Kimmerler, Miletliler ve Persler gibi çeşitli kavimlerin hâkimiyetine girdi. Makedonyalı İskender ve onun komutanları da bu coğrafyada iz bıraktı. Ardından, yaklaşık 3,5 asır boyunca Pontus Devleti bu topraklara sahip oldu. Ta ki Roma İmparatorluğu bölgeye el atana dek. Ordu'nun yerli halkı, maden zenginliklerini işleyerek yaşamlarını sürdürüyordu. Halipler, demir madenciliğinde ustalaşmıştı.

2-268

Zamanla, Yunan tarihçisi Ksenophon’un kaleme aldığı ‘Onbinlerin Dönüşü’ adlı eserde bahsedilen Kolhlar, Driller, Mossinoikler gibi kavimlerin yaşadığı bu topraklar, medeniyetlerin birleşim yeri haline geldi. Fatsa’daki Cıngırt Arkeolojik Yerleşmesi, Pont Polemenyum krallarının cariyeleri için bir mesire yeri olmuştu. Gölköy Kalesi, Pers Kralı Darius’un M.Ö. 5’inci yüzyılda inşa ettiği bir sığınaktı. Zaman içinde, Çambaşı Yaylası gibi doğal alanlar da insan yaşamının izlerini taşımaya başladı. Ulubey Çubuklu, Mesudiye Meletios ve Ünye Kalesi bu eski yerleşimlerin sadece birkaç örneği.

038Bff4A7086E4A54Cca98B2E843E9C7

14’üncü yüzyılın sonları yaklaşırken Türkler bu topraklara adım attı. Oğuzların Çepni kolu, Aybastı Perşembe Yaylası’na ilk adımlarını attı. 1105 yazında, Danişmend Gazi komutasındaki küçük Türk ordusu, Trabzon Devleti’nin büyük gücüyle amansız bir savaş verdi. Sayıca üstün düşman ordusuna karşı cesaretle savaştılar, fakat büyük kayıplar vererek çekilmek zorunda kaldılar. Bir süre sonra Hacı Emir Beyliği, Ordu’yu fethetti. Eskipazar, burada küçük bir kasaba merkezi olarak kuruldu ve Türk yerleşimlerinin kalbi haline geldi. 19’uncu yüzyılda ise kan davaları, bu topraklarda huzursuzluk yarattı. Osmanlı Devleti, asayişi sağlamak için müdahale etti ve halk, barış içinde yaşamaya başladı.

Ordu 1930

Kirazlimanı, tarihi boyunca birçok hikâye barındırdı. 1782 yılında inşa edilen Ordu’nun ilk mescidi, zamanla yıkıldı ama hatıraları yaşamaya devam etti. Bucak mahallesi, 19. yüzyılda gelişerek Ordu adını aldı ve 1869’da resmi olarak belediye kuruldu. O günlerde Ordu, 854 hanesi, camileri, hamamları ve dükkanlarıyla canlı bir merkez haline geldi. Sonunda, 4 Aralık 1920’de Ordu, ‘Müstakil Sancak’ unvanını kazandı. 4 Nisan 1921’de ise il statüsüne kavuşarak yeni bir döneme adım attı. İşte böylece, Ordu’nun köklü tarihine tanıklık eden yerler, yaşanan her olayla zenginleşti. Her taş, her kalıntı, geçmişten bugüne uzanan bir hikâyenin parçası oldu.

PEKİ, ORDU İSMİ NEREDEN GELİYOR?

Ordu ismi, Türklerin bölgeye geldiği tarihten itibaren kullanılmaya başlandı. Bazı rivayetler, bu ismin Fatih Sultan Mehmet’in ordusunun buradan geçmesine atfedilse de bu doğru değildir; Fatih, Erzurum üzerinden Trabzon’a gitmişti. Yusuf Has Hacib’in ‘Kutadgu Bilig’ eserinde Ordu, ‘şehir’ ve ‘saray’ anlamlarına geliyor. Hacı Emir Beyi İbrahim’in oğlu Bayram Bey tarafından kurulan Eskipazar’ın adı, ‘Bölük-i Niyabet-i Ordu bi, ism-i Alevi’ idi. Buradaki ‘Alevi’, cemaat veya sülale anlamında kullanılmıştı. Kaşgarlı Mahmud’un ‘Divan-ı Lügat’it-Türk’ünde de Ordu, ‘yerleşmek’ ve ‘Hakan’ın yurdu’ gibi anlamlara geliyor. 15. yüzyılda kurulan Ordu kazası, günümüzde de bu ismi taşıyor.  Ayrıca, Taceddin Oğulları Beyliği’nin başkenti de Ordu olarak adlandırıldı.

10380717 519225788205705 6304257077536437274 O

Muhabir: YUSUF ÖZTÜRK/HABER