Otobüsçüler halka zulüm ediyor

Toplu ulaşımda büyük bir zulüm ve haydutluk yaşanıyor. Antalyalılara karşı sergilenen bu organize şantaj karşısında ‘haydutluk’ tabirinden başka ifade bulamadım. Belki yetersiz bile kalıyor bu. Yılın en sıcak dönemini yaşıyoruz. Resmen cehennem sıcağı var dışarıda. Fırın kapağı açık kalmış gibi bir hava. Bu sıcağın altında insanlar saatlerce otobüs bekliyor. ‘Saatlerce’ lafı abartı değil, çıkın görün. Beklediğiniz araç doluysa sizi alabilecek durumda olsa bile şoför beklediğiniz durakta durmayıp geçiyor. Bir sonrakine mi binersiniz? En az yarım saat… Meteoroloji ‘dışarı çıkmayın’ uyarısı yapıyor fakat hastaneye gidenler, kontrol zamanı gelenler, mecburen bu cehennem sıcağında bir yerlere ulaşması gerekenler var. Saatlerce sıcağın altında bekleyen insanlardan birinin bile başına güneş geçse fenalaşsa ölse kim verecek bunun hesabını? Kimden hesap soracağız? Güya 600 küsur özel halk otobüsü var. Söylendiğine göre yarısı Sanayi’de, tamirdeymiş. Arıza oranı yüzde 50 yani… Yersen… Doğru mu? Tabii ki değil. 

Büyükşehir’e karşı tahrik çabası

Beklediğiniz otobüsün gelmesi 1 saati buluyor. Hadi beklediniz, geldi, lütfedip durdu ve bindiniz. Resmen başka bir fırın sizi bekliyor. Emin olun ki dışarısı daha iyidir, keşke binmeseydiniz. Klima kapalı, havalandırma sesini klimaymış gibi yutturmaya çalışıyor şoförler. İnsanlar sıcaktan pişiyor. Bir süre sonra isyan başlıyor. Bir kadın, şoföre, “Klimayı açar mısınız?” diye seslendi. Şoför klimanın açık olduğunu söyledi ama kimse inanmadı tabii. Başka yolcular da katıldı tartışmaya. Aslında bu tartışmayı bilinçli olarak körükleyen şoför, “Derdinizi belediyeye anlatın, belediye çözsün bu işi” diye Büyükşehir’i adres gösterdi. Bunun adı nedir? Tahrik denilen şey budur mesela. Halkı kin ve düşmanlığa tahrik yani…  İnsanları kışkırtmak, toplumu galeyana getirmek, isyana teşvik, halk düşmanlığı, say sayabildiğin kadar… O yüzden ‘haydutluk’ ifadesinin yetersiz kaldığını söyledik en başta.

Antalya’ya yönelik ‘örgütlü suç’

Bu halk otobüsleri bir zamanlar Antalya Belediyesi’nindi. Hasan Subaşı’nın belediye başkanlığı döneminde özelleştirildi ve o gün bugündür kentin başına bela. Kendilerini Yeniçeri Ocağı filan sanıyor, her fırsatta kazan kaldırıyorlar. “Menderes Türel’i biz yedik, Akaydın’ı getirdik. Sonra Akaydın’ı yedik, tekrar Türel’i başkan yaptık. O da dediklerimizi yapmayınca Muhittin Böcek’i kazandırdık. Getirdiğimiz gibi götürmeyi de biliriz” kafasıyla tehdit ediyorlar Büyükşehir Belediyesi’ni. Büyükşehir Belediyesi bir şirket mi, bir şahıs mı, bir grup mu? Değil. Antalya Büyükşehir Belediyesi biziz, yani halk, yani vatandaş, yani kamu… Otobüs sahipleri halk üzerinden, vatandaş üzerinden, senin, benim üzerimden Muhittin Böcek’i tehdit ediyor. Köşeye sıkıştırıyor. Ümüğüne çökmüş nefesini kesmeye çalışıyor. Akılları sıra diz çöktürecekler, her dediklerini yaptıracaklar. Yok öyle haydutluk, eşkıyalık… Bunun adı resmen ‘organize suç’… Belediyeyi, yani kamu kurumunu dize getirmek, soymak için kurulmuş organize bir suç örgütünden, çeteden farkı yoktur bu yapılanların. Bir milli güvenlik, halk sağlığı, toplumsal barış sorunudur bu. İsyandır, isyana teşviktir. 

Bunlardan kurtulma zamanı geldi

Peki ne için? Otobüs biletine zam yapılması için. Niye kamuoyunu arkalarına alıp Ankara’ya, merkezi hükümete, iktidar bloğuna karşı ses çıkartmıyorlar? Enflasyonun, hayat pahalılığının, mazot fiyatlarının hesabını hükümete, ekonomiyi yönetenlere sormak varken niye Büyükşehir Belediyesi’ne fatura çıkartmaya çalışıyorlar? Demek ki ekonomik, yaşamsal bir sıkıntıdan öte, amaç tamamen siyasi. Eğer gerçekten ve sadece ekonomik olsaydı, yerel iktidarla birlikte, yani Muhittin Böcek’le, CHP’yle, diğer partilerle birlikte Ankara’ya seslenirler, kol kola çözüm ararlardı. Bunu yapmak yerine Başkan Böcek’e şantaj yapıyor, köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlarsa işin içinde bambaşka hesaplar olduğunu görmeliyiz. Antalya halkına yönelik bu tehditlerdin tek çözümü kamucu yöntemlerdir. Büyükşehir Belediyesi yeni, modern, çağdaş otobüsler alsın, eğitimli, nitelikli, denetlenebilir bir şoför kadrosu oluştursun ve bu defter artık kapansın. Biz bu Patrona Halil kılıklılardan bıktık artık.  Yaşlı insanları, hastaları, çoluk çocuğu, bebeleri bu güneşin, bu sıcağın altında bekletmekten zerrece çekinmeyen, bunu dert etmeyen, hatta buna çanak tutan, üç-beş kuruş zam için insanların hayatını tehlikeye atan bu zorba tayfasından kurtulmanın zamanı gelmiştir. Belediye otobüsü alım kararına kimler direnir, kimler taş koyar, kimler ‘hayır’ oyu verirse onları da görüp bu kazan kaldıranlar tayfasına kayıtlarını yapalım.