Otomatik pilotta yaşam

Ne kadar otomatikleştiğimizi fark ettiniz mi hiç?

Ben, bu günlerde çok sorgular oldum bu otomatik pilota bağlama işini sanırım.

Düşünmeden, tartıp biçmeden ve hatta bir an olsun sorgulamadan içselleştirip kabullendiğimiz o kadar fazla şey var ki; tıpkı adım atarken adımlarımızı saymamak gibi, otomatik işliyor her şey ve bu yeterince korkunç. Elbette bazı şeylerin otomatik işlemesine her anlamda ihtiyaç olduğu gerçeğini asla inkâr edemem.

Bu otomatikleşme bizi koruyan bir özellik gibi görünüyor olabilir. Duygularımız bu otomatikleşmenin en korkutucu parçası esasen. Duyguların birçoğu aslında geçmişle iç içe girmiş bir yapboz olduğundan bir şeyleri, apaçık bir resim halinde anlatıyor aslında ama sorgulayan pek yok tabii. İçimizden yükselen duygulara herhangi bir sorgulama getirmiyoruz genelde. Adeta bir robot misali işler, hisseder ve tepki verir hallerdeyiz.  

Ne anlamları var mesela bu duyguların?

Neye göre belirliyoruz; ‘evet yaşamalıyım ya da hayır yaşamamalıyım’ eşiğini.

Ne belirleyici oldu tüm bu eşiklerin oluşumunda, neden bu denli sahip çıkıldı bu anlamsız saçma bilgilere?

Neden hissedilmesinden bile utanç duyuldu?

Mesela gurur; ‘güçlü bir duruşun’ yansıması olarak kabul edilir ve sorgulanası bir durum değildir hiçbir zaman.

Güçlü bir duruş, sadece ‘gurur’ duygusuyla mı yüklüdür?

İnsanlar gururun, olumlu bir duygu olduğuna inanır genelde. Belki romantik edebiyatın etkisi altında, belki aile öğretileri, belki de hiçbiri değil, bilmiyorum. Fazla anlamlandırabildiğim bir şey değil. Üzerine kitaplar yazıldı, şarkılar söylendi.

Ancak neden bu normları öylece alıp kabul ettiğimizi, bu duyguların kaynağının ne olduğunu ve gerçekten kendi benliğimizle uyumlu olup olmadığını sorgulamak yerine öylece alıp baş üstüne koyulacak bir duygu olduğunu hiç sanmıyorum.

Belki de ‘gururlu ve duruşlu’ olma fikri, dışarıdan dayatılmış bir idealden fazlası değildir ve gerçekten ruhumuza iyi gelmiyordur. Kalıp şeklinde alıp içine sığmaya çalıştığımız duygular, aslında hiç bize uygun olmayabilir ve asla gerçek anlamda mutlu etmeyebilir. Bu duyguları sorgulamak, tüm bu dayatılmış normların dışına çıkabilmek aslında gerçek duygusal ihtiyaçlarıyla yakınlaştıran insanı.

Bazı tercihler sorgulandığı sürece, gidilen yönün bir önemi yok; yol artık her yöne sapabilir.

Bugüne kadar hiç sorgulamadığımız, ancak yaşanması gereken düşüncelere ufak bir çomak sokmak tüm yolu şekillendirir.

Çünkü yaşamın anlamı, otomatik kabullerden ziyade keşfetmekle bulunur.