Phaselis antik kentinin iki koyuna yapılmak istenen günübirlik tesisler, plajlar, büfeler yargıdan döndü. Phaselis kazı başkanlığı ve müze müdürlüğünün oluruyla, Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından onaylanan plajları, Antalya 3. İdare Mahkemesi iptal etti. Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu kararı istinafa taşıdı. Dosya Konya Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi’nin önüne gitti. Bölge İdare Mahkemesi de, ‘istinaf başvurusunun temyiz yolu kapalı olmak üzere oy birliğiyle reddine’ karar verdi. Böylece iptal kararı kesinleşmiş oldu.
ANTALYA YARARINA BİR KARAR
Mahkeme kararını duyuran Mimarlar Odası Antalya Şubesi, “Bu kararlar ile doğal değerlerimiz olan koylarımızdaki yapılaşma kararları iptal edilmiştir. Kazanan yine kentimiz, doğamız ve halkımız olmuştur” açıklaması yaptı. Phaselis ihalesine karşı açılan iki davadan biri Mimarlar Odası Antalya Şubesi’ne ait. Diğer dava da 14 vatandaş tarafından açıldı. Hukuk süreci Antalya lehine, halk lehine, toplum lehine, doğa lehine bir kararla sonuçlanmış oldu.
YAĞMACILAR HER YOLU DENİYOR
Fakat şimdilik… Niye şimdilik? Öncelikle şunu söyleyelim. Doğa, tarih, çevre yağması mevcut iktidarın alamet-i farikası haline geldi. Ormanlar, sular, kıyılar, madenler, dağ, taş yağmalanıyor uzun bir süredir. Çevreciler, doğa dostları, halkımız, hepimiz dört koldan mücadele ediyor, her yere yetişmeye çalışıyoruz. Bir yağma iptal ediliyor. Aynı alanda, aynı projede ufak tefek değişiklikler yapılarak ikinci bir dosya hazırlanıyor. Yağmacı şirket, talancı sermaye tekrar, tekrar, tekrar geliyor. Phaselis’te de böyle bir tehdit, böyle bir ihtimal var. Üst mahkeme kararıyla kesin bir şekilde durdurulan bölgeyi turizme açma projesi, yarın allanıp pullanarak, dudağına ruj, gözüne far sürülerek yeniden gündeme getirilebilir. Bu son derece mümkün…
ARKEOLOJİ RANT PASTASININ SÜSÜ
İkincisi… Köprülerde, otoyollarda, havalimanlarında istiap haddini dolduran inşaat iktidarı yeni bir alan keşfetti: Restorasyon… İktidarın diliyle söylersek; ‘ihya’… Antik kentlere bu başlık altında milyonlarca liralık kaynaklar aktarılıyor. Arkeolojik alanlar, antik kentler niye yapıldığını bilmediğimiz restorasyon projelerinin tehdidi altında. Bu projeler ‘arkeolojik kazı’ adı altında yapılıyor, ama kimin elinin kimin cebinde olduğu belli değil. ‘Arkeolojik kazı’ bir süs. Milyarlarca liralık bir pastanın, ‘ihya’ pastasının süsü… Görüntüyü kurtarıyor. Örneğin Phaselis’te 3 ayrı müteahhit firma var. Yani 3 ayrı koldan para aktarılıyor. Birileri ‘ihya’ ediliyor.
PROFESÖRÜ TAŞERON YAPAN SİSTEM
Anladığımız kadarıyla sistem şöyle işliyor: Bakanlık kazıyı ihaleye çıkarıyor. Bir firma bu ihaleyi alıyor. Bazen de bir antik kenti birkaç projeye bölüp, parçalar halinde ihaleye gidiyorlar. Kazı başkanlığı da, cumhurbaşkanı imzasıyla, bir akademisyene, profesöre ya da doçente veriliyor. Teşbihte kusur olmaz; müteahhit patron, profesör de taşeron. O müteahhit, imzayla atanan kazı başkanıyla işin doğası gereği çalışıyor. Ekibin de kazı başkanı tarafından kurulmasına izin veriliyor. Nezaketen yani… İhaleyi alan müteahhit istese, “benim yeğen de bu işlerden anlar, gelsin o kazsın” deyip kahvede okey oynayan akrabasını getirip çalıştırabilir. Buna bir engel yok. İş kitabına uygun olsun diye şu an böyle yapılıyor; fakat her an değişebilir. Çünkü kazı başkanıyla müteahhit karşı karşıya gelse, müteahhidin dediği olur. Örneklerini gördük.
DOZERLERİN GÖLGESİNDE ARKEOLOJİ
Yazı çok uzadı. Bu mevzu çok su götürür. Spot ışıklarının çok dönmediği, kamuoyu ilgisinin pek yönelmediği bir alandan bahsediyoruz. Bazı kazı alanlarına devasa bütçeler aktarılıyor. Fakat kazıya değil, restorasyona. Büyük bütçeler aktarılan kazı alanları da ne hikmetse, hep otellerin arka bahçesi diyebileceğimiz bölgelerde. Örneğin Konyaaltı’nda, üç kuruş harcansa korunabilecek Kelbessos yok edilirken, Alanya’daki Syedra antik kentine restorasyon diye dozerler sokuluyor. Arkeolog da sesini çıkarmıyor o dozerlere. Bunun örneklerini de başka yazılara saklayalım. Phaselis’e emeği geçen herkese de çok teşekkür ederek…