Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında her yılın son aylarında yapılan bütçe görüşmeleri bu sene de başladı. Bakanlıklar sırasıyla bütçelerini komisyonlarda tartışıp belirliyor, ardından da belirlenen bütçeler genel kurulda oylamaya sunuluyor. Genellikle hararetli geçen bütçe görüşmelerinde o bakanlığın önümüzdeki sene içinde ne kadar para harcayacağından ne kadar kazanacağına dair bütün kalemler ele alınıyor.
Bütçe görüşmelerindeki hararet sıra Sağlık Bakanlığı'na geldiğinde bütün Antalya'ya da sıçradı. Zira, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Antalya Şubesi Eş Başkanı Şükran İçöz, Sağlık Bakanlığı bütçesinde sistematik hataların olduğunu ve emekçiye yer verilmediğini ifade etti.
İçöz, “Bütçe, siyasal iktidarların, rejimin demokratik, sosyal hak ve özgürlükler konusundaki duruşunun en önemli göstergesidir, ekonomik bir plan ve siyasi bir belgedir. Bu denetim bütçenin hazırlanması, uygulanması ve sonuçlandırılması sırasında yapılabilmelidir. Buna rağmen bu yılda bütçe görüşmeleri kapalı kapılar ardında yapılmaktadır. 2019 yılından bu yana bütçenin açık vermediği dönem yok. Yıl ortalarında yapılan ek bütçelerle pansuman çözümler üreten iktidar, pandemi ve depremlerin ardından bütçe açığı sorumluluğunu ‘’Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketi’’ ile emekçilere, işçilere, emeklilere yıkarken yönünü de sermayeye çevirmiştir” dedi.
BÜTÇE GERÇEKÇİ DEĞİL
“Koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan pay her yıl gerilerken kışkırtılmış sağlık talebine cevap vermek için planlanan tedavi edici sağlık hizmetlerinin payı her yıl artmaktadır” diyen Şükran İçöz, “14.7 trilyon liralık Merkezi İdare Bütçesinden 1 trilyon 20 milyar 317 milyon 291 bin TL olarak teklif edilmektedir. Geçen yıl sağlığa ayrılan tutar 732 milyar 562 milyon 378 bin TL’ydi. Resmi enflasyonun altında kalan bu tutar yüzde 10’u bulmamaktadır. Koruyucu sağlık hizmetleri, sadece hastalıkla mücadele değil, hastalığa neden olan risk etkenlerinin erkenden tespit edilmesine, halk sağlığını doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen toplumsal etkenlerin saptanmasına, kısaca sağlığın yalnızca bireysel değil toplumsal düzeyde de korunmasına ve geliştirilmesine odaklanır” diye konuştu.
AİLE HEKİMLİĞİNİN SORUNLARI DERİNLEŞECEK
“Eziyet yönetmeliği ile aile hekimliği sistemindeki sıkıntılar daha da derinleşecektir” diyen İçöz, “İş ve gelir güvencesini ortadan kaldıran, karmaşık hesaplamalar ile ulaşılması mümkün olmayan, halk sağlığı açısından faydasız performans kriterleri içeren Yönetmelik, Bakanlığın hâlihazırda yetersiz kaynak tahsis etmesiyle birinci basamağın yapısını daha da bozmaktadır. 15 yaş üzeri obezite görülme sıklığının yüzde 30’a yakın olması, tam izlenen bebek oranının yüzde 90’da kalması, meme kanseri taramalarının yüzde 40’ı geçmemesi ve kızamık vakalarındaki artış, koruyucu sağlık hizmetlerinin yetersizliğini ortaya koymaktadır. Sağlık Bakanlığı toplam bütçesinden koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan pay 273 milyar 585 milyon 813 bin TL ile yüzde 28 olurken, tedavi edici sağlık hizmetlerine 733 milyar 273 milyon 977 bin TL ayrılmış ve oran yüzde 72 olmuştur. Bir önceki yılın bütçe teklifine kıyasla birinci basamağa ayrılan kaynak 71 milyar TL, tedavi edici sağlığa ayrılan kaynak ise 215 milyar TL artmıştır. Birinci basamak koruyucu sağlık hizmetlerine yeterli kaynağın ayrılmaması sevk zinciri oturmamış sağlık sisteminde ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerinin de organizasyon ve sunumunda niteliksizleşmesine ve sağlık emekçilerinin iş yükünün artmasına neden olacaktır” dedi.
KIŞKIRTILMIŞ SAĞLIK TALEBİNİN SONUCU
“2022 sağlık istatistik yıllığında OECD ülkelerinde hekime müracaat 6.1, AB ülkelerinde 6.2’dir, Türkiye’de ise 10’dur” diyen Şükran İçöz şu ifadeleri kullandı:“Sağlık Bakanlığı’nın en son yayımladığı “Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2023 Haber Bülteni”ne göre 2023 yılında tüm basamaklarda toplam hekime müracaat sayısı 973 milyon 519 bin 87’ye ulaştı. Ortalama 11,4 defa herhangi bir sağlık kurumuna başvuru, sağlık sistemini kilitlemekte, muayene sürelerini 5 dakikaya ve altına çekmekte, bazı branşlarda randevu krizine neden olmaktadır. Sağlık çalışanlarını daha fazla, daha esnek ve güvencesiz çalıştırma, angarya görev dayatma aynı zamanda sağlıkta şiddetin de nedenidir.”
BÜTÇE ŞİRKETLERE GÖRE YAPILIYOR
İçöz, “Kamu-Özel İşbirliği modeliyle yapılan, sermayeyi besleyen, kamuya maliyeti sürekli artan, kent mekânı, sağlık emekçileri ve hastalar açısından yoğunluk ve sorunlara yol açan, köklü devlet hastanelerinin kapatılmasına neden olan şehir hastaneleri kira ödemeleri, 2025 yılı bütçe ödeneklerinde yine önemli bir yer tutmaktadır. Kamu bütçesinin özel şirketlerin çıkarlarına göre yapılandırılmasının en net göstergelerinden birisi, şehir hastanelerine ayrılan ödenekler ve kira bedelleridir. Şöyle ki; şehir hastanelerine ayrılan bir yıllık kullanım bedeli ile 4 aile hekiminin rahatlıkla çalışabileceği en az 6.718 ASM veya 100 yataklı en az 90 tane devlet hastanesi yapılabilir” dedi.
TALEPLERİNİ SIRALADI
Sağlık Bakanlığı bütçesi konusunda taleplerini sıralayan Şükran İçöz, “Genel bütçe gelirleri içinde gelir vergisi payı artırılmalıdır. Bu artış, gelir vergisi içinde kurumlar vergisi payı artırılarak sağlanmalıdır. Yoksullardan, emekçilerden, ücretlilerden alınan direkt ve dolaylı vergi payları azaltılmalı, sermaye sahiplerinin vergi sorumluluğu arttırılmalıdır. Sağlık hizmetleri harcamalarında merkezi bütçenin payı arttırılmalıdır. Sağlık Bakanlığı bütçesinin genel bütçe içindeki payı yüzde 10’un üzerine çıkarılmalıdır. SGK prim gelirleri içinde çalışanların ve kendi hesabına çalışanların payı azaltılmalı, patronların payı artırılmalıdır. SGK’ye genel bütçeden aktarılan pay artırılmalıdır. Ayrıca, sağlık hizmetleri harcamalarında merkezi devlet harcamalarının payı artırılmalı, SGK ve hane halkları harcamalarının payı azaltılmalıdır. Katkı-katılım, ilave ücret gibi hiçbir ad altında halktan sağlık hizmetleri için ücret alınmamalıdır. Sağlık emekçilerine ek ödeme, teşvik gibi adlarla yapılan, ekip anlayışını bozan, rekabet oluşturan ve çalışma barışını bozan ödeme yöntemi yerine yoksulluk sınırının üzerinde, tek kalemde, tamamı emekliliğe yansıyacak şekilde temel ücret ödenmesine başlanmalıdır. Temel ücret üzerine yapılan işin niteliği ve riski, eğitim durumu, kıdem yılı gibi kriterlerle giydirilmiş ücret belirlenmelidir. Hiçbir şekilde ek ödeme oranları temel ücretin yüzde 10’unu geçmemelidir” ifadelerini kullandı.
ÖDENEN ÜCRETLER VERGİ DIŞINDA KALMALI
İçöz sözlerini şu ifadelerle sonlandırdı: “Sağlık emekçileri uygulanan döner sermaye uygulamaları nedeniyle kamuda çalışan emsallerine göre daha erken vergi dilimine girmektedir. Yoksulluk sınırı üzerinde emekliliğe yansıyan temel ücret rejimine gidilinceye kadar emekliliğe yansımayan döner sermaye, teşvik gibi isimler altında ödenen tüm ücretler vergi dilimi dışında bırakılmalıdır. Sağlık hizmetleri sunumu kamunun sorumluluğundadır. Tümüyle kamusal olarak özel sağlık kurumlarına aktarılan her türlü pay kaldırılmalıdır. Kamu sağlık kurumları ve sağlık eğitimleri için bütçeden ayrılan pay yükseltilmelidir.”